herkes bir yere koşuyor, koşturuyor. lakin ben yürüyorum yine. ve inadına yavaş. hem bu işe gitmelerin en çok evle iş arasındaki gitme eylemini seviyorum ben usta. hele de güzergah hareketli ise anomalisi bol olsa da düşünce denizinde serbest stil kulaç atmak iyi oluyor bazen.
geçenlerde söylemiştim dillere pelesenk olan hayatın garipliğini ama harbi bir garip be usta bu hayat. daha düne kadar avken, seçilenken, elenen ve ezilenken şimdi diyor ki; gel bakalım mithad efendi otur şuraya seç, beğen, ele ve gerekirse ez!
ama hiç adil değil bu. hayat neden şekil yapıyor usta?
etraf kaypak insanlarla dolu.
tavan yapan egolarını patlatırcasına egale etmeye çalışanlar sonra. kuzu görünümdeki kurtlar da havayı daha da puslandırıyorlar ayrıca. şark kurnazı olmaya çalışanlar bir de. gülen insana rastlamak çok zor. hatta insana rastlamak!
her sabah farklı bir sebzenin fiyatını soran teyze anlaşılan bu sabah tersinden kalkmış esnafın hışmından ancak adımlarını sıklaştırarak kurtuluyor. uykusuz ve mutsuz iki çift göz konuşmadan kahvaltı etmeye çalışıyor iki adım ötedeki çay bahçesinde. güneş şimdi o kadar yakmıyor ama bunaltıyor yürürken. gölgeden yürüyorum o yüzden. sonra şey geliyor aklıma. mutluluğa giden yol yoktur, mutluluk yoldur.
kim bilir, belki de?
yürüyorum işte..
.