güneşle uyandım, uzun zaman olmuştu koşmayalı.... yazmakla yazmamak arasında kalıyorum bazen. asıl dün başlayacaktım koşmaya ama önce yılların yorgunluğu ile kanka olmuş rehavet hallerim sonra da pireler izin vermedi.... ama bazen de şimdi olduğu gibi hemen aklımdan uçup gideceklermiş gibi her şeyi yazmak istiyorum. sabahın yedisi ve haftanın pazarı olmasına rağmen yüksek binalar arasında, rayların kenarında kalan özgürlük parkımız yoğun sayılabilecek kalabalıkta.... yazmasam deli olmam ama yazarsam kendim olabilirim sanırım. parkın en sakin bölümünü seçiyorum kendime koşmak için.... farkındayım bir şeyler iyi gitmiyor ama çözemiyorum. sergen yalçın temposunda yirmibeş dakika koşuyorum aralıksız, peki tamam itiraf eyliyorum 1-2 dakikalık küçük aralıklar verdim koşarken.... avunmak adına yalandan kuleler inşa ediyorum kendime ve sonra tek tek yerle bir ediyorum onları. kolay mı en son bir ay önce bir banliyönün peşinden koşmuştum.... işe gidiyorum, eve dönüyorum zoraki merhaba diyenlere aynı zorakilikte selam veriyorum. koşmaya uzun süre ara vermek iyi olmuyor, dalak şişiyor, nefes tıkanıyor, sırta ve omuza bir basınç biniyor falan.... bazılarını ben es geçiyorum, bazıları ise beni. iki şey dikkatimi çekti koşarken, hareket halindeyken ve kafada yann tiersen usta gıygıylarken pek bir şey düşünemiyor insan, sadece koşmanın ve müziğin dayanılmaz hafifliğine kaptırıveriyor kendini ve hakeza ceylan gibi olmasa da seke seke köprüden geçiyor.... sıkılıyorum yapaylıktan, dostlarıma gitmek istiyorum ama akşam olduğunda aynı kararlılıkta vazgeçiyorum gitmekten. ikincisi koşanların, yürüyenlerin yüzde doksanı kilolu, eyvallah azimleri için onları patronundan önce işten çıkanlar gibi alkışlamak lazım ama yine de şimdiye kadar nerdeydin be apla ve abi diyesi de geliyor insanın ve bittabi 4 kilo 250 gr. fazlalığım olan şahsım da dahil buna.... dışarıya çıkıyorum, son sürat yaşıyor insanlar, bakıyorum etrafıma hep bir yerlere yetişme telaşındalar, koşarcasına adımlar ama sonra dikkatle bir daha bakıyorum ki onların arasında hatta en başında kendimi görüyorum. lakin fit olanlar hep eski topraklar..
.
gaye su akyol - bir ilkbahar sabahı
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...