şubatın yirmibiri gecenin onbirbuçuğu topçular iskelesindeyim yahut eskihisar. bi türlü öğrenemedim şunların hangisi, hangisi. öğrenmek istemedim aslında daha çok. yeterince boş bilgi var zaten dimağda. ismini vermek istemediğim bir otobüs firmasındayım. patron ve yandaşları ısrar edip "12-13 saat otobüs çekilir mi kardeşim bin uçağa git bi saatte" dediler de ben peygamber demedim. bu otobüsle gidilir kardeşim. tekli koltuklar, kişiye özel kısıtlı sayıda da olsa müzik seçenekli kulaklıklar, hizmette kusur yok, sınır yok falan.
tamam, eyvallah uçak bir saatte götürüyor da benim ömründen kaç saat kaç sene gidiyor kimse bilmiyor. hala kendime o demir yığının havada nasıl asılı kaldığını izah edememişken ve en ufak bir sarsıntıda bir carpenter, bir kubrick, bir hitchcock halt etmişse benim gerilim ambianslarımın yanında. binilir mi o demirden kanata? binilmez elbet.
o yüzden otobüsün uçağa yönelik üstünlüklerini say say bitmez abicim. ayrıca ufak bir kültürazzi hesabı yaparsak uçak kalktı mı, boşluğa ne zaman girecek, girerse ne zaman çıkacak, iniş takımları açılacak mı, açılırsa nasıl açılacak, sancılı mı olacak sancısız mı olacak derken elindeki dergi yahut kitaba odaklanamıyor insan. evet ödleğin tekiyim ben abicim itiraf ediyorum. yıllarca dönis berkamp arsınılla deplasmanlara gitmedi de ne kaybetti topçuluğundan. neyse dönülmez ufuklara daldık yine.
kitap gidiyorduk huşu içinde okunacak yegane mekanlardır, yolculuklardır otobüsler falan feşmekan. öyle olmuyor işte her zaman! sağ ön çaprazda bir bey abi ve yanındaki çocuğu mütemadiyen bıdı bıdı, vıdı vıdı kafamız oldu pres ütü. hadi çocuk, çocuk da be adam afedersin sen ne halt yemeye yüksek volumden şeyedip okuduğunu anlamayı bırak dinlediğinden şüphe ettiriyorsun insanı. saat gecenin üçünü vurmamış ama yine de uyuyanlar var. misal hemen arkadamki hoş bayan, sağımdaki altın kızlar falan.
neyse müziğin sesini yükseltip kitaba gömüldüm otobüs de gidiyor kendince..
sonra ne olduysa her şey birdenbire oldu orhan veli timsali!
önde gençten bir adam ama bizim baba değil. lakin en az bizimkisi kadar kıl. yüksek sesle ve nefes almaksızın bir şeyler anlatıyor yanındakilere. hayır o bi derece de. yanımdan geçip arkamdaki hoş bayana yazılmaz mı. "hoop n'oluyo lan o'nun yazılmışı var burda" demeye kalmadan yine ön tarafta 13-15 yaşlarında bir ergenin peyda olmasıyla elinde çanta dışarı fırlaması bir oldu. olayın tanığı ben de peşinden atladım tabi. koş koş peşinden tık nefes olduk neyse tenhada kıstırdık bunu bi abi ile. tam "naptın lan çantayı" diye sorgularken olay mahalline gelen polis anlamadığım bir sebepten beni dürtmeye başladı beni.
o sırada gözlerimi açtım.
muavinin sivilceleri gözümü aldı ;
-abi uyan bodrum otogara geldik.
- haa. eyvallah gözüm.
.
mfö-bodrum bodrum
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...