telefonumun arka fonunda ortaköy resmi
 var. gökyüzü masmavi. ama bembeyaz bulutlar elverdiği ölçüde bu mavi 
hakimiyeti. hangisi çok bilmiyorum yine de. hem çok da umrum değil 
açıkçası. ama mesela o masmaviliğin ya da bembeyazlığın ortasına bir 
çizgi şeklinde dalan bir jet uçağı mı yoksa kayan bir yıldız mı karar 
veremedim. ve bu durum ötekinden çok daha umrunda sanki. sonra o fon 
resmi akşam olunca kararıyor gündüz olunca aklaşıyor. tıpkı benim 
yolculuk anlarım gibi. dün sabah giderkenki ve bu akşam dönerkenki 
hallarım, bu aklaşma ve karalaşma gibi taban tabana zıt. fazladan yer ve 
ağırlık teşkil edip de feribotta bir türlü okuyamadığım kitabım ve yasak
 olmasına rağmen açık olan telefonun radyosundaki müzikle avunmaya 
çalışmam  tüm bu zıtlığa rağmen kesişen ortak kümeleriydi bu 
gidiş-dönüşlerin. olmak ve durmak istemediğim yer ve toplulukların 
arasındaki zaman kaybını hiç saymıyorum bile. bana kitap okutmayan, 
uyutmayan, kımıldatmayan önce toz pembeli sonra kömür karalı 
düşüncelerle dolu  gidiş gelişlerdi belki de önemli olan. geçmişe ve 
şimdi durduğun yere bakınca bazı şeyler daha kolay anlaşılıyor belki. 
nefes almak muamma, yaşamak ayrı muamma.  ama işte. uzun hikaye 
sevgili.... şehre bir film gelir belki. içimi kemiren kursağımı sıkan 
kara kaplıyı açtırtma bana şimdi. bir vapurun iç kenarında yazıyorum  
bunları.  ve orhan veli haklıymış.  bu akşam bunlardan konuşalım istemez
 misin hem?  gemlik'i geçince deniz görünüyor gerçekten. hem kim bilir 
belki gelecekte  çok daha güzel şeyler olur onları yazarım. hayat 
süprizlerle doludur öyle değil mi? o kadar filmi boşuna mı izledik hem? ya okuduğumzu kitaplar? bana
 yanılmadığımı söyle. hala bir umudun olduğunu, yanılmadığımı.
.
radiohead - no surprise
 
 
 
 
