meydanı, denizi, gökyüzünü, roma ve vardar dondurmacılarını, çınaraltı çay bahçesini ve dahası önünden akıp giden onlarca hikayeyi gören bir konumu var burasının. yazmayı sevenler için harika bir perspektif. lakin benim gibi hem yazmayı sevip hem gürültüden haz etmeyenler için kritik bir araf. iki gündür mesela; dilemmalarım çok büyük ve derin. keskin ve acımasız. gitsem mi kalsam mı? normalde hareketli bir adamım ama yaz tatilinde öyle çok yer gezmeyi, görmeyi seven bir tip değilim. dişime göre konforlu bir yer buldum mu sümüklü böcek gibi yapışırım. hani konfor dediysem öyle lüks takıntım falan da yok. asgari müşterekle yetinmeyi bilirim. kendimce nohut oda bakla sofa bir konaklama ile temiz deniz en büyük konforum. lakin bu sene o konforun yanına yaklaşamadım. hep bir şeyler eksik kaldı. o nedenlerdir ki; tatilin dördüncü gününde üçüncü kez şehir değiştiriyorum. arrivederci sevgilim. arrivederci körfezim diyorum bu akşam. böyle biraz yorucu oluyor tabi. ama ve yine de kahretmiyorum. pollyanna gözlüğümü takıyorum. iyi yönünden bakmaya çalışıyorum. yeni şehirler, yeni hikayeler göreceğim diye avunuyorum. arabanın sileceklerini temizliyorum! kulakları çınlasın, uzak doğu felsefelerine meraklı sevgili bir arkadaşımla hala görüşüyor olsaydık o muhlis gülümsemesini takınıp; “hayat sana bir şeyler gösteriyor, öğretiyor. buradan alman gereken bir şeyler var” derdi. kim bilir belki de haklıdır. bu yorucu maceradan heybeme koymam gereken bir şeyler vardır. öyledir ya da böyledir. son tahlilde mutlu olalım yeter!
.