133- die verwandlung - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

133- die verwandlung



evde, ofiste, metroda, sokakta her yerde ve her şey batıyor artık ibrahim. tahammülsüzdüm. şimdilerde beş kere daha tahammülsüzüm. müşkülpesentim. yetersiz bakiyeyim. istiap haddimi doldurmuş kamyon gibiyim. her şey çok, çok fazla. tahammülüm kalmadı artık. şark kurnazlıklarına, aç gözlülüğe, aptallıklara, toplumda nasıl davranılacağının bilinmemesine, mesela kocaman lacivert şeritlerle ayrılmasına rağmen kendi sağından yürümeyip hala benim yolumdan üzerime üzerime yürüyen mallara, sen daha metrodan inmeden üzerine çullanan andavallara, duraklarda sigara içen öküzlere, kaos düzenine, yerlere tüküren mikroplara, herkesi parasıyla döveceğini sanan karaktersiz patronlara, yalanı dua, dalkavukluğu ilke edinmiş siyasetçilere, iki yüzlülere, yanar dönerlere, kaldırıma arabalarını park eden görgüsüz ayılara, kendinden başkasını düşünmeyen tek hücrelilere ezcümle insanlara katlanamıyorum ibrahim. ve bazen kendime. yalan yok şimdi. kaç vakittir, bünyede var olan huzursuzluk mikrobu daha da büyüdü sanki. dalga dalga yayılıyor hücrelerime. henüz lavlarını akıtmaya başlamamış ama içten içe kaynayan, fokurdayan bir volkan eskisi gibiyim. nasıl anlatsam? bir fırtına öncesi sessizlik hali. bir şey olacakmış gibi ama olmayacak gibi de. bir değişim, dönüşümden daha çok kabuğuna çekilme hali. kalın zırhları giyinme biçimi gibi sanki. anlatamıyorum... insandan ve insan olan her yerden uzaklaşma hissi. uzaklara gitme isteği. ama öte yandan bir yersizlik yurtsuzluk histerisi. hiçbir şeye ve hiç kimseye ait hissetmeme duygusu. evinde gurbet hasreti çekme hadisesi. bir çağın kapanıp başkasının açılması ama o açıklıktan da girmeme direnci. yönünü ve yolunu kaybetme hali. bir yerde sabit kalmak isteyip de bir türlü yerinde duramama vaziyetleri. köksüzlüğün karekökü. her şeyim var ama hiç bir şeyim yok gibi. varlık içinde yokluk, yokluk içinde varlık hali. dolunayın, merkürün, jüpiterin birbirlerine açı ve kur yapmalarına hayatta inanmama ama etkisinden de kurtulamama halleri. ömür boyu araf hapsine çarptırılmış da dilemmaların dile ve yüreğe dolanması gibi. kış güneşinden rol çalan mayıs güneşine aldanır gibi. sabahın beşinde diş ağrısı şeklinde vuran özlemlerin sancısında kıvranır gibi. bir yandan güneşin alnında içilen çayın keyfini sürerken öte yandan hüzünlere gark olma hali. nasıl anlatılır bilmiyorum? hiç bir vakit tam olamama hep bir yarım kalmışlık, bir eksiklik hissi. yaprakların hışırtısını duymak isterken korna sesleriyle irkilmek gibi. anlatabiliyor muyum ibrahim? yok anlatamıyorum..
.

ane brun - halo