olur öyle - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

olur öyle




bazen diyorum olur öyle sevgilim; yeni olan hiçbir şeye inanmazsın. elin de aklın da gözün de gitmez. o vakit işte, inandığım eski kitaplara demir atarım. denizsiz limanlara sığınır gibi. 
bugün de bu kasım güneşini bulunca zarifoğlu ile mevlana idris’i yamacıma alıp denizsiz, küçük balkonuma çıktım. bir yandan eksik olan d vitaminimi şarj ederken öte yandan altını çizdiğim cümleleri yeniden okudum..
mevlana idris haklıydı! 
içinde tükenip gittiğimiz bu hain hayatta
kentler ayrıntıydı, haritalar ayrıntıydı.
herkesin yalnızlığı duvarda asılıydı..
ta ki çehov’un tüfeği patlayana dek. o vakit. mertlik bozuldu. kısa cümleler yerine uzun paragraflarla konuşur, yazar olduk. fenomen olduk. guru olduk. vali olduk. ama adam olamadık! hikayelerden ders yerine layk çıkarmaya çalıştık. adına da stori dedik. oysa bir üçgenin iç açılarının toplamından daha büyüktü yalnızlığımız. ve pi sayısının virgülden sonraki rakamlarından daha çoktu yorgunluğumuz. şayet sizde benim gibi gerek çıkarken, gerek inerken metro merdivenlerinin sol tarafını koşarcasına kullanıyorsanız. arada bir yavaşlayın. hatta sağ tarafta durun. sizin gibi işi olsun, olmasın hayatın peşinden koşturan insanları izleyin. ben asla yakalayamayacağımı anladığım andan beri merdivenlerin sağından sizi izliyorum. evet siz genç bayan, bugün kozyatağı metroda yetmiş sekiz basamaklı merdiveni bir solukta, koşarak çıkan yeşil montlu, siyah saçlı öğrenci kardeşim sizi gördüm. ve ters yönden koşarak inen kirli sakallı, lacivert montlu genç kardeşim sizi de yazdım. keza üsküdar sahilde kahverengi evrak çantasıyla adeta kalabalığı yararak ilerleyen kıvırcık sarışın hanımefendi. bu telaş neden? oysa çok değil bir dakikalığına sağınıza baksanız, iyot kokusunu içinize çekseydiniz. seni yeneceğim istanbul demeseniz de olurdu. ama işte bir soluk alsaydınız ya! 
ve yine hararetle oltanın makarasını çeviren kasketli abim. az yavaş, az sakin. ben de büyük bir balık yakaladınız sandım. fotoğrafını çekmek için iki buçuk dakika yanınızda durdum. “geliyor mu?” diye sormasam akşamı edecektim yanınızda. 
ama işte oluyor öyle arada…
sevdiğim cümlelerin altını tekrar ve tekrar çiziyorum. kim bilir bir daha ne zaman gelecek olan kasım güneşinin altında..
.