ani bir frenle öne doğru savrulduk bir otobüs dolusu insan. adet olduğu üzere başlarımızı koridor boşluğuna uzatıp otobüsün ucuna doğru baktık hepimiz. kırmızı bir forda çok yanaşmış kaptan şoförümüz. öndeki uzun yol acemisiydi belli. bir şerit yana kaykılıp kırmızı fordu solladıktan sonra tekrar orta şeride geçtik. koridora uzanan başlar önceki işine geri döndü. ben dönmedim. kaptan frene asıldığında melekler ters çalım yemez’in birinci hikayesinin ikinci sayfasını okuyordum. kulağımda “ben yoruldum hayat” çalıyordu. gerçekten de son üç ayda hatta bir yılda çok yorulmuştum. osmangazi köprüsü’nden henüz çıkmıştık. yandaki ağaçlara ve yeşile, yukarıda maviye baktım. aklımdan türlü düşünceler geçti. ama yazmadım. kendimden bile saklamaya çalıştım. olmadı. insandık çünkü. türlü hasletler gibi egoizm de, gurur da yanlış anlama da bu coğrafyanın tozunda, dumanında vardı. umarım ben yanlış anlamışımdır dedim içimden. umarım.. kafaya takacak onca şey varken. bir de bunu yük etme kendine dedim. insanı gereksiz kasvete sokan hüzünlü şarkıyı bitmeden daha hareketlisiyle değiştirdim. sonra dört saatlik uykunun sahibi gözlerim ağırlaştı. düşüncelerim açık gri bir sise dolandı. bursa-izmir otobanında kaptanımız hızımızı otomatiğe bağladı..
.