kısa film - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

kısa film



çocukluğumda var mıydı bu havalı godfather kornası emin değilim. ama ne zamandır duymadığım bu ses çocukluğuma götürdü önce. hatta alakasız bir anıya. belki de alakalıdır kim bilir?
bilinçaltı. saklanan duygular falan.
bilemiyorum doktor bilemiyorum.. 
ama bildiğim; bir ara dolmuşlar çok kullanırlardı bu havalı kornayı. sonra yasaklandı sanırım.

bu sabah işte; sabah mahmurluğunda koltuğuma gömülmüş uykulu kafayla geçmiş ile geleceği harman edip radyo voyage dinliyordum. havalı havalı çalan godfather kornasını duyunca çocukluğumdan bir mutluluk anı ziyaretime gelmiş gibi hemen pencereye koştum.
eski püslü, üflesen dağılacak beyaz bir minibüstü sesin maliki. tam penceremin önünde çapraz biçimde, yeşil bisikletli adamın yanında durdu.

sanki bir film izliyordum. yahut beynim kısa bir film çekiyordu.
öyle sinematografik bir görüntü vardı karşımda.
şoför önce bisikletli, ince uzun, kara yağız adamla bir şeyler konuştu oturduğu yerden. şoförün yanında oturan, başına kırmızı mavi mendil (belki de amerika bayrağı) gibi bir şey bağlamış kadın sigarasından derin bir nefes aldı. dumanını gökyüzüne doğru üfledi. şoför ağır abi tadında kanatlarını açarak minibüsten inip aracın arkasına, açtığı kanatlarını kapamadan yürüdü. bisikletli esmer adam iki tekerlekle onu takip etti. kadın, şoförün inmesini fırsat bilip müziğin sesini iyice açtı. sigarasını sol eline alıp sağ elini aracın açık camından sarkıtarak parmaklarıyla kapıda ritm tuttu.

şoför, beyaz minibüsün iki kanatlı kapısını sanki yüz yıldır açılmamış ve hiç yağlanmamış gibi büyük bir gıcırtıyla açtı. öyle ki bu sesi duyan martılar canhıraş bir şekilde olay mahallini terk ettiler. köpekler bir süreliğine kulaklarını havaya diktiler. yanındaki adam bisikletini kaldırarak minibüsün arkasına koydu. aynı gıcırtılı ve dayanılmaz sesle şoför kapıyı kapadı. köpekler kısa süreliğine yine kulak kabartıp tekrar indirdiler. fakat şoför ve bisikletli araca binmediler. sanki bir şeyin pazarlığını yaptılar ayaküstü. niye bilmem kuzey avrupa mesela danimarka’dan bir soygun filmi sahnesi gözümde canlandı bu kez. hatta titrek ışıklar filmi çağrışır gibi oldu zihnimde. oysa filmin hırsızlık ana konusu ve göl kenarındaki flu bir sahnesi dışında hafızamda bir şey yoktu. 

aşağıdaki adamların pazarlığı çetindi. kadın, kendisini sigaranın ve müziğin insafına bırakmıştı. ben dördüncü kattan onları izliyordum. arkamdaki ses olmasa belki final bile yapacaktım. lakin beni koltuğumda göremeyip yok sanan yardımcım ;
burada mıydınız müsaitseniz önemli bir şey soracağım” dedi cam kenarına doğru seslenerek. müsait değilim diyerek filmimi tamamlayabilirdim. ama yapmadım. üç beş saniyelik bir duraksamadan sonra "sor" dedim koltuğuma otururken.. 
soracağını sordu. ama aklım beyaz minibüsteydi. ve önemli dediği soru benim için hayli önemsizdi. çabucak geçiştirdim. pencereye koştum hemen. fakat sokak bomboştu. beyaz minibüs. esmer adam. kanatlı şoför. sigaralı kadın hiçbiri ortalıkta yoktu..  ..
.
gaetan roussel -inoubliable