avlu - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

avlu




kış mı bahar mı belli olmayan geçmiş bir gün. pazar. bir caminin avlusunda üç kişiyiz. iki yetişkin, bir çocuk. yakın gözlüklerimi unutmuşum. yazarken zorlanıyorum. banklardan birinde oturan adam paten kayan kızını bekliyor. beklerken alev alatlı'nın ismini göremediğim bir kitabını iştahla okuyor.
paten kayan kız. kitap okuyan adam. ve ben. avluda diyorum üç kişiyiz. bir de işte; edip cansever görse kesin şiir yazardı diyorum. her birimizin aklı başka bir yerde. çocuk, çocukluğunda kayıp gidiyor. sıkıldığında babasına sarıyor. okuduğu kitabı soruyor. adam tüm bilgeliğiyle cevap veriyor. benim farkımda bile değiller. doğrusu ben bile bazen kendimin farkında olmuyorum. onlar mutlu gözüküyorlar. ben kâh yazıyorum. kâh düşünür gibi yapıp onlara bakıyorum. anlamını kaybettiğim bir şeyi arar gibi. öte taraftan çok basit görünen bu hikayenin sonunu merak ediyorum. sarı kazaklı, mor kasklı kız çocuğunun avludaki gidip gelmelerini, yeşil kazaklı, kirli sakallı ve kafası üç numaralı traşlı babasıyla olan diyaloglarını, o sırada çatıya konan martıyı ve elinde sigara çatı katı penceresinden dertli dertli avluyu izleyen sarışın kadının kısa bir filmini çekiyorum kafamda. sonra o filmi yarışmalara gönderiyorum. fakat bırakın dereceye girmeyi seçmelere bile alınmıyorum. bu beni üzse de pes ettirmiyor. yeni kısa filmler için hırslandırıyor. sahillere, meydanlara atıyorum kendimi. kalabalıklar arasında durursam umduğumu ve aradığımı bulabileceğimi düşünüyorum. fakat fena halde yanılıyorum. içtiğim çayın parasını masaya bırakıp avluya geri dönüyorum.
.