yabancı - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

yabancı




bazen, bazı isteklerin nasıl ortaya çıktığını anlayamıyor, ayırt edemiyor insan. bir anda kendine yabancılaşabiliyor. misal az evvel istikametim ve hedefim bambaşka bir yer iken şimdi güneşi ve bir filtre kahveyi karşıma almış yeni yetmeler gibi bir kitapçı masasında hem içiyor, hem okuyorum. halbuki asla kahveci olmadım. evet kadıköy çarşıda dolanırken ortaya salınan kahve kokusu beni çok mesut eder. bu doğru. ama türk kahvesi bu. hem gidip de fazıl beyin yahut ahmed beyin kahvesinden içeyim demem. ama ve lakin, bugün bu meşhur kitapçının önünde seyirtirken sanırım güneşe aldandım. birden yönümü değiştirip kitapçının kafe bölümüne girdim. tezgahtar kıza “filtre kahve” dedim. ama işte o kadar samimi değilmişim ki makinedeki kahve yarım çıktı. bardağı doldurmadı. aslında hayat bana bir şans daha sundu. ‘emin misin’ dedi kendi diliyle. tezgahtar kızcağız ise “americano vereyim isterseniz. ya da beş on dakika bekleyin” dedi. americanonun hem ismine gıcıktım. hem içeriğini tam bilmiyordum. yalan yok şimdi. kahve bilgim çiçek bilgimden daha zayıf çünkü. neyse uzatmayalım. gitmek için hala şansım vardı. ya da çaya dönmek için. ama inadım sanırım annemden geçme bir huy. inat ettim. normalde önünde üç kişi varken ikinci kasa açmadıkları için elindekileri bırakıp marketi terk eden bir adamım. gayet sakin “beklerim” dedim. o beş on dakikanın on dakika olacağını bilerek. nitekim oldu da. bir kez tuvalete gittim. iki kez montumu koyduğum dışarıdaki masaya uğradım. ıslak mendille üzerini sildim geldim. kız “o kadar oldu mu ya?” dedi. “sekiz buçuk dakika oldu” dedim. güldü. ben gülmedim. o “az daha beklesin” dedi. “olur” dedim. ama içimdeki kavgayı ve hayreti anlatamam. bu kadar çaykolik bir adamken böylesi kahve delisi olan bu adam kim? dedim. ses gelmedi. bir daha sordum kendime koşarak gittiğim tuvaletin aynasında. kimsin sen? dedim. dışı aynı bendi. ama içerisi karışıktı. çok karışıktı. açılışını indirimlerle müjdeleyen beyaz eşya ve elektronik mağazasının içi gibi hınca hınçtı. ama yine ses gelmedi. sadece biraz muzip biraz müstehzi bir gülümseme gördüm aynada. kahveci kıza geri döndüm. “benim kahve tamam mı ?” dedim, kızın suratı kahveye kattığı süt gibi bembeyazdı. biraz kekeleyerek;  “ ii inanmayacaksınız beyefendi ama sigorta attı. kahve makinası bozuldu. çay mı versem acaba size. hem bizim ikramımız olsun. kahve paranızı da iade edelim” dedi.  tıslayarak ilahi adalet dedim. kahveci kız anlamadı. “efendim?” diye sordu. teşekkür ederim. iademi alıp gideyim ben dedim. 
iademi aldım. dışarıdaki masaya kuruldum. ve bunları yazdım. 
kitap okurken içtiğim kahve mi? 
çok dikkatlisiniz bayım. siz de öyle hanımefendi.
üşenmedim. gittim, üç dükkan aşağıdaki güneşsiz kafeden alıp geldim. evet aynen böyle oldu..
.