tek başına ispanyolca - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

tek başına ispanyolca




eyyam-ı bahur’a bir kala ne yaptığımı bilmiyorum. yahut tecahül-i arif yapıyorum. düşünmek istemediğim şeylerden kaçmaya çalışıyorum sanırım. ama fazla uzağa gitmiş olamıyorum. çünkü yazdığım yazının sıcaklığı henüz geçmemiş oluyor. devrik cümlelerimin izini sürüp kolaylıkla yakalıyorlar beni. oysa geçmiş gün bir kitapta mı okudum yoksa ana haber bülteninde mi dinledim? beden gücüyle yapılan işler, uğraşlar, bir takım atraksiyonlar bu fazla düşünce olayını rafa kaldırıyormuş. hem-fikirim. hem de şahidim bunun doğruluğuna. ama ve lakin yetmiyor. sadece yara bandı oluyor. susuzluktan kavrulan ve kuruyan şehre çok kısa süreli yağmur geçişi oluyor. çünkü ve zira durmuyorlar hiç. arka planda çalışan bilgisayar programı gibi yahut patlayacağı güne hazırlanan ve içten içe kaynayan volkanik dağ gibi tüm hücre çeperlerimde geziniyorlar. bir virüs gibi. estetik adıyla trojan. odsysseus’un truva atı yani. böyle günlerde diyorum “nasılsın” sorularından kaçınıyorum. bilinçli yahut bilinçsiz olarak. duymazdan, görmezden geliyorum. çizgilerine basmadan geçtiğim parke taşı muamelesi yapıyorum soruya. çünkü alışkanlıkla iyiyim demekten çekiniyorum. zira iyi değilim. doğrusu kısmen iyi değilim. çocukluktaki sıcak soğuk oyunu gibiyim. denize yaklaştıkça ve yapıştıkça iyiyim. uzaklaştıkça bozuluyorum, frekansını kaybetmiş radyo gibi parazitleniyorum. lunaparkta attığı pinpon toplarının hiçbiri o ağzı dar kavanozlara girmemiş biri gibi başarısız hissediyorum. herkes halkayı marlboro’ya uzun samsuna takarken benim halkalarım maltepenin yanına bile düşmüyor. attığım penaltılar ya kaleciye ya da direğe nişanlanıyor. ilk düğmesini yanlış iliklediğim hayat sanki sadece bana şekil yapıyor. oysa feridun abiye de yapıyormuş. çok sonradan öğrendim. peki ispanyolca bunun neresinde? şurasında; az evvel yine ne yaptığımı bilmeden, boş boş ve otomatiğe bağlamış vaziyette instagramda takip ettiğim yüz küsür insanın yeni gönderilerini bilinçsizce beğenirken tek başına ispanyolca reklamı çıktı önüme. oysaki ne bu yönde bir gogıl aramam oldu ne de yanımdaki yöremdeki birine bu konuda bir kelam ettim. işaretlere zaten inanmıyordum. ama işte hayat bazen böyle bir şeydi. şaşkınlıklarımızın ve iç acılarımızın toplamından ibaretti. fazlası değil!
.