58- bazen - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

58- bazen



sabah yedi buçuktan beri pencerenin kenarındayım. elimde çay. kulağımda müzik. olan biteni izliyorum. cumartesi günü ayaklarını sürüyerek işe gitmek zorunda olanları. kuşları ve kedileri. ama daha çok kar yağışını.
usul usul, sanki bize bir şeyler anlatır gibi.
sanki yaşlı bir bilgenin etrafındaki gençlere menkıbe anlatması gibi diyorum.
sakin, ustaca ve hayran olacak güzellikte yağıyor.
kar diyorum.
öyle saf. öyle temiz.
ben sadece izliyorum.
bir yağıyor.
bir duruyor.
durduğunda ya okuyor ya da bir şeyler yazıyorum. yağdığında pencereye yanaşıyorum. sanki çocukluğumda kaybettiğim bir şeyi bulacakmışım gibi. 
bulamıyorum hiç bir şey.  
ve sonra böyle havada yapılmayacak olanı yapıyorum. bir şekilde muazzez ersoy sapağına giriyorum! çıkamıyorum. ama kaçmanın, inkar etmenin anlamı da alemi de yok. hüzün ve keder genetik kodlarımızda, bu toprakların hamurunda var.
ruhumuz arabeks bir kere.
gülerken ağlamayı başarabilen ender topluluklarındanız. en neşeli anımızda bile araya bir tutam hüzün yerleştirmeyi başarıyoruz. 
belki diyorum biraz havadan. biraz coğrafyadan. 
belki şartlardan. belki başka şeyler..
bilemiyorum.
bildiğim, her kış olduğu gibi ellerim yine üşüyor. muazzez ersoy dinledikçe daha çok üşüyor sanki. yazdıkça ama biraz ısınır gibi oluyor.
bazen diyorum.
olur öyle.
hiç hesapta yokken bir girdabın içinde bulursun kendini. çıkmak elindedir. lakin bile isteye içinde kalırsın. kanatıncaya kadar beklersin. bir umut ararsın, bulamazsın.
bir şeyler karalamak istersin.
fakat ve ancak; okuduklarını ya da yazdıklarını tekrar edersin.
hoşnut olmazsın.
çatıdan pervaza düşüp de dağılan su damlacığına benzetirsin hayatını.
sonra yeniden başlayan kar yağışını izlersin.
bazen diyorum.
olur öyle.
.