98 - mutlu'ların dilemması : hasta olduğum bir akşamüstü, çok sevdiğim bir tanışıma ; inka geleneğine göre, "hasta bir insanın dileğini yerine getiren kimse ömrünün sonunun kadar mutlu ve mesut yaşarmış" dedim. arkadaşım ise benim inka'lara inancım yok diyerek dileğimi yerine getirmedi. ama ben o arkadaşımı yine de çok seviyorum. zaten mesele bu değil. mesele'm gecenin dördünde kalkıp inka atasözündeki mutlu ve mesut olma haline takılmam doktor. beyaz kirece boyalı tavana bakıp ciddi ciddi düşündüm. en az üç çocuğum olsaydı ve avrupalılar ekonomimizi kıskansaydı çocuklarımın adlarını mutlu, mesut ve bahtiyar koyar mıydım?
evet ismiyle müsemma olsunlar diye koyardım.
ve fakat sonra mutlu isminde takıldım. mersin mut'ta yaşayan biri olarak çocuğa verilecek mutlu isminin onarılmaz bunalımlara sebep olacağı kanısına vardım.
çocuk hasbelkader ve ergen mutluluğuyla şehir meydanında dolaşırken yerel veya ulusal kanal muhabirinin burnuna dayadığı mikrofonla “sen mutlu musun?” diye sorduğunu düşünün. ben çocuğun yaşayacağı dilemmaları, üçlemleri tahayyül edemiyorum doktor. tahayyül edemiyorum. o saniye işte, çocuğuma mutlu ismini vermekten vazgeçip ışığı kapattım. delta sleep binual beatsimi açtım. biraz olsun uyumaya çalıştım.
*
99 - sinema : doğrusunu söylemek gerekirse şu hayatta severek, keyifle ve görev addedmeyerek yaptığım çok az şey var. bunlardan biri de film izlemek. yönetmen, artist takıntım yok (jüliet hanım istisna). bağımsızmış, amerikanmış, avrupanmış öyle yemek ayırt eder gibi de ayırmam.(iskandinav sinemasını sevmek- bollywood'dan kaçmak istisna)
niye anlatıyorum bunları?
bu sabah. ki sabah dediğim sabah namazından yirmi bir dakika önce uyandıktan tam 28 dakika sonra.oturdum bir film izledim. çünkü şu hayatta asla, asla dememeli insan. bunu tecrübe edeli çok oldu ama ve yine de uzak durup kaçındığım şeyler var hala. bir gün diyorum; cesaretimi toplayıp hepsini sırayla yapasım var. umarım ömrümüz vefa eder. etmezse çok yazık oldu dersiniz. bir fatiha'yı da esirgemezsiniz artık şu devrik kardeşinizden. çünkü ben sevgili dostlarım ve kadim romalılar; hepinizi akıllı telefonlarınızın bilimum ölçekli ekranlarında, laptoplarınızın 1366*768 ve dahi tabletlerinizin 1200*800 piksellerinde seviyorum. valla.
*
100- memleket meselesi : bence güreş, okçuluk, cirit atma gibi ata sporları listemize memleketi kurtarma muhabbetleri de tez elden dahil edilmelidir. berberler federasyonun da bu teklife öncülük etmesi en büyük dileğimdir. bu sabah filmimi izleyip cemal süreya'ya rahmet okuyup mutlu bir kahvaltı yaptıktan sonra anne sözü dinledim. kaç haftadır; "oğlum kestir artık şu saçlarını, papaz gibi olmuşsun. hiç yakışıyor mu sana?" telkinlerine nihayet kulak verdim. evin yüz seksen üç adım uzağındaki berber salim’e gittim. ikinci pandemi döneminden beri meto'ya gitmiyorum. allah var yalan yok şimdi. meto, iyi çocuk, hoş çocuk muhabbeti güzel çocuk amma ve evvela yeri çok bana uzak. yaşlanıyorum, gidip gelmek gözümü ve gönlümü yoruyor. ve daha da önemlisi pandemi kurallarında bilhassa sorumsuz müşterilere karşı fazla müsamahakâr olması beni rahatsız ediyordu. bunu lisanı münasiple iki kez dile getirdim. "haklısın abi'de" kaldık. gelişme kaydedemedik. üçüncü fasılda avrupa birliği’nin bizden vazgeçtiği gibi vazgeçtim meto’ya gitmekten. son beş tıraştır evin yakınındaki dört metrekare salonu olan gri saçlı abiye gidiyorum. tesadüf bu ya bütün saç kesme merasimlerinde berberin kıvırcık saçlı, esmer, tıknaz arkadaşı da hep oradaydı. bu sabah gittiğimde dükkanın demirbaşı gibi yine ordaydı bu arkadaş. ilk dördünde pek konuşmadık ama bugün ne olduysa hepimizin çenesi düştü. dolardan girdik ekonomiden çıktık. ne olacak bu memleketin hali diye dertlendik. yetinmedik. uluslararası piyasalara açıldık. morgan'dan musk'a, bill gates'ten jeff bezos'a çenemizi bayağı bir yorduk. sonra ben evime dağıldım. onlar kerevitine çıktı. zaten çıkınca ben de pişman oldum. şimdi ne gerek vardı bu kadar cümle israfına dedim. kendime kızdım. kafamı asansöre vurmaktan son anda caydım. çünkü boş, bomboş lakırdılardı bizimkisi. ha orada bize hükümet kurma imkanı tanısalardı iş başka olurdu. bu şerhi de düşelim lütfen. bak yemin ediyorum ve şerrefsizim (çift r ile) bu mevcut ve namevcut hükümetlerden daha faydalı projelerimiz, fikirlerimiz yoksa ben de bir şey bilmiyorum doktor. ben hiç bir şey bilmiyorum. sadece şunu diyeyim 2022 seçimlerinde beş partiye hazineden verilecek rakam 645 milyon türk lirası olacakmış. birazcık vicdanınız varsa bu parayı hazineden almazsınız. evet, diyeceklerim şimdilik bu kadar.
*
101- üç kalp : ben daha bir sevdayla başedemezken candan ablam da ne diyor öyle, üç kalp şarkısında. yapma canım ablam. deme öyle. sevdiğin tüm fransızca kelimelerin aşkına. s'il vous plaît.
s'il vous plaît.
lütfen yani.
.
102- biLader : yaklaşık on yıldır kayıp olan blogdaşım, karındaşım, biLaderim dün ortaya çıktı. o bilmiyor ama ben çok sevindim. döndüğüne, kalemi yeniden eline aldığına. kaybettiğimi sandığım gözümdeki gözlüğü bulmuş gibi sevindim.
öyle yani..
şimdi, on ikinci kattan hikayeler anlatıyor birader;