“bu kadını eş olarak kabul ediyor musunuz sayın selim?”
ben şaşkın. ben mutlu. ben aşık. ben, ben ne diyeceğimi bilemiyorum. aslında biliyorum. ama sesim çıkmıyor bir türlü. avazım çıktığı kadar bağırmak, evet demek istiyorum. diyemiyorum. göğsümün üstüne çöken bir ağırlık, üstümde oturan bir fil var sanki. ama siyah saçlı, kavruk tenli görevlinin zamanı yok. yetki diyor, marakeş diyor, kabul ediyor musun diyor. son şansımın olduğunun farkındayım. ve seni kaybetmek istemiyorum. bu bilinçle ve tüm gücümle konsantre olup önce üzerimdeki fili kenara bir savuruyorum. sonra da avazım çıktığı kadar EVEEET diye böğürerek öne doğru hamle yapıyorum. gözlerimi açtığımda yatakta oturur vaziyette, penceremden duvara bir ışın kılıcı sızan dolunayın ışığına sabit nazarlarla bakarken buluyorum kendimi.
.
şimdi.
sabahın sekizi. bir grup uykusuz pazar insanı, bostancı’dan kadıköy’e doğru giden metrodayız. orta kapının önünde bir adam ve bir kadın var. vagonda boş yerler olmasına rağmen ayaktalar. ben sol çaprazlarındayım. kadın, adama hararetle ve iştahla bir şeyler anlatıyor. lakin adamın dinlemeye mecali yok. bedeni burada ama ruhu çok uzaklarda. vagondaki diğer beş altı kişi ya uyukluyor ya da kafası önünde telefonla oynuyorlar. oysa kadın, bu durgun ve sefil pazar sabahına hem coşku hem neşe katıyor. kimse görmüyor. ben hariç.
sabahın sekizi. bir grup uykusuz pazar insanı, bostancı’dan kadıköy’e doğru giden metrodayız. orta kapının önünde bir adam ve bir kadın var. vagonda boş yerler olmasına rağmen ayaktalar. ben sol çaprazlarındayım. kadın, adama hararetle ve iştahla bir şeyler anlatıyor. lakin adamın dinlemeye mecali yok. bedeni burada ama ruhu çok uzaklarda. vagondaki diğer beş altı kişi ya uyukluyor ya da kafası önünde telefonla oynuyorlar. oysa kadın, bu durgun ve sefil pazar sabahına hem coşku hem neşe katıyor. kimse görmüyor. ben hariç.
.
0 Yorumlar