yine ve sadece insan ırkından ben kalmışım gibi. sabah yedi buçuk. sevgili kargalar ve ben ayaktayız. çıt yok. ileride bulutlar adeta yere inmiş vaziyette. öyle ki yalova çınarcık’ı adalar sandım önce uyku sersemi. neden sonra idrak ettim. görebildiğim tek ada burgaz’dı. onun da çeyreği. oysa şimdi ressam bob’un resimleri gibi. başı dumanlı karşıki dağların. sanki tonlarca sis bombası atılmış gibi. bir haftadır bizi hırpalayan nem şimdi karşı yakanın boğazını sıkıyor. yavaş yavaş gözden kayboluyor. önce yalova sonra çınarcık. sonra insanlık..
.
orta ikideyiz. akşam ezanı çoktan okunmuş. okuldan eve yürüyoruz. hafız, fiko ve ben. nasıl yürüyoruz allah bilir. ama zihnime kazınan rengarenk bir dükkan. yeşil, pembe, mavi parlak yorganlar. kel bir adam yorganların içine oturmuş yorgan dikiyor. o akşam hala kızı feride, artiz sinan’a kaçıyor. babam yıllardır ağzına sürmediği sigaraya yeniden başlıyor. ablam sinir krizleri geçiriyor. hiç susmayan annem hiç konuşmuyor. sanki görünmez, ağır bir sis çöküyor evimize. kilitliyor her birimizi.
.
poyraz nemi dağıtıyor. yalova, çınarcık ve burgaz tam takım tekmil veriyor şimdi. fakat aradan görünen bir parça mavilikte gemi yok. beyaz kuşlar da. didem madak ne derdi bilmem bu kuşsuzluğa. ama mutlaka bir sözü olurdu biliyorum. benim yok.
.