deniz otobüsümüzün motoru büyük bir homurtuyla çalışıp iskeleden henüz ayrılmıştı ki, klasik müzik eşliğinde bir kadın konuşmaya başladı. dikkatimi her ne kadar okuduğum kitaba vermeye çalışsam da ister istemez güvenlik, kurallar, otobüsümüz, iskele, manevra gibi kelimeleri bir kenara ayıkladı bedbaht beynim. lakin pes etmedim. şöyle bir silkelenip hıçkırık gibi fırlattım bu sırnaşık kelimeleri dört bir yana. kitabıma döndüm. ne var ki; huşu içinde bir yandan okuyup bir yandan ilgimi çeken yerlerin altını çizerken kabus geri döndü. mekanik kadın mütemadiyen konuşuyordu üstelik bu sefer kelime değil cümle ayırt ediyordum. “
deniz otobüsümüzde altı adet acil çıkış bulunmaktadır. yardım gelene kadar yerinizden hareket etmeyin” gibi bir şeyler söyledi. oysa her türk gibi ben de internetten pencere kenarından bilet almıştım. başımı hafif kaldırınca acil çıkışlardan birini benim parsellediğimi gördüm. sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. tam o sırada morcheeba, gained the world demeyi bıraktı. ince saz devreye girdi. melihat hanım o kadife sesiyle ‘çok aşığın var diyorlar’ dedi. güvenlikçi kadın hiç susmuyordu. ingilizce konuşuyordu bu kez de. dikkatim dağılmıştı. okuma keyfim piç olmuştu bir kere. kitabı kapadım. etrafımdaki insanları izlemeye koyuldum.