31.mektup - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

31.mektup


seninle ne vakit, şöyle serin bir gölgelikte oturacağız sevgili elena. hem şimdi değilse ne zaman?
ben diyorum ki; işi, gücü ve bu manasız dünya koşturmacasını bırakalım. her ne yapıyorsak ve her nerede isek. dünyanın iki ayrı ucunda bile olsak mutlaka buluşalım. tez vakit görüşelim. çünkü hayat çok uzun değil sevgili elena. ayrılıklar değil, vuslatlar hakim olsun artık sevdaya. ve eylül, ayrılıkların değil kavuşmaların ayı olsun bu sefer.
..
hani diyorum bir gelsen. pir gelsen. gecenin üçü ya da sabahın beşi hiç farketmez. yeter ki gelsen. neler yaparız, neler? bir gelsen. ah hemen gelsen.
burgazada’ya gideriz misal ilk vapurla. sait faik’e selam verip kalpazankaya’ya geçeriz sonra. orada hiç birini ayırmadan hem gün batımını hem gün doğumunu izleriz. lakin biraz yürümek lazım tepeye çıkmak için. ya da bisikletle gideriz. doğrusu bu ya; ben yürümeyi tercih ederdim iki sebepten dolayı. ilki ve en mühimi; yürümek, seninle geçireceğim vakti hem daha çok uzatacak hem ada’nın ve manzaranın güzelliklerini içimize, gönlümüze daha çok sindireceğiz. ikinci sebep ise; yalan yok, biraz korkuyorum. zira orta üç yazında, tingir’in yokuşunda frenimin patlayıp da kolu bacağı parçaladığımdan beri hiç binmedim bisiklete. ama işte bisiklet sürmek de hayat gibi değil mi zaten? ikisinde de düşe kalka ilerliyorsun. belki aynı hataları tekrar ediyorsun, belki bazen ders alıyorsun. ama hep ilerliyorsun. evet kaldığım yerden devam edebilirim sanırım. sen bisikleti tercih et yeter ki, binerim senin için. ikimiz için. süreya ve sait faik’in izinden de gideriz hem. en güzel kır kahvelerinde çay kahve içeriz. demlik demlik. fincan fincan.
..
bir günde mesela kuzguncuk’a gideriz. hatta orada bir evimiz olsun. bahçeli, içinde ıhlamur ağaçları olan küçük bir ev diyorum. gölgesinde çay içebileceğimiz. güneşi batırabileceğimiz. kuzguncuk ne güzel. sen ne güzelsin elena. bir gün diyorum çıkıp gelsen. yaz yağmuru gibi. aniden.
..