bugün bahar yalancı. güneş de öyle. kendini arada bir gösteriyor ama pir göstermiyor. sokaktaki soğuk ise ısırıyor. geçmiş kıştan izler taşıyor. ahval ve şerait böyleyken güneşe bilerek aldanıyorum. kadıköy’e iniyorum. kadıköy bildiğimiz gibi. uykusundan yeni uyanmış bir güzel gibi karşılıyor beni. tatil sabahının sakinliği ve mahmurluğu üzerine sinmiş. ama yine de yüzünü yıkamadan kahvaltıya oturmuş ergenin telaşlı halleri de yok değil. ekmeğinin peşindeki esnafın ve martıların sesi dışında baskın bir ses yok şimdilik. yeni yeni çıkıyor insanlar sokaklara. öğleden sonra artacak kalabalık ve hareketliliğin ön sevişmesi gibi. sabırsız olanlar yeşili beklemeden ışıktan geçiyorlar. haldun taner’in önünde karaköy vapuruna yetişmek için koşuyor bir kaç kişi. saray muhallebicisi’nin çaprazında toplanmış bir grup gelecek diğer arkadaş veya arkadaşlarını bekliyor. yapı kredi’nin önünden mühürdar caddesi’ne yol alıyorum. acelem yok. türk kahvecilerinden burnuma çalınan hoş koku kahveye değil de sigaraya meylettiriyor beni daha çok. oysa kaç ay oldu sürmedim ağzıma. sürmeye de niyetim yok. kilisenin karşısındaki bankamatikte babası para çeken sarı kafalı bir turist çocuğunun haşarılığına gülümsüyorum. karşıdan gelen uzunca boylu, kırmızı montlu mavi jeanli güzel kadın üzerine alınır gibi oluyor. başını çeviriyor hemen. oysa ingiliz sarayından çıkmış asilzadelere has dik duruşu, mağrur yürüyüşü ve biçimli yüzüne oracıkta aşık olabilirdim. ağzındaki sakız olmasaydı şayet. bir de hemen yanımda yürüyen başka bir kadın; “duydun mu zehra? saniye salkımsaçak hamileymiş. oğlu olacakmış” diye telefonun öteki ucuna yetiştirdiği sabah dedikodusuyla dikkatimi dağıtmamış olsaydı bir şansımız daha olabilirdi kırmızılı kadınla. olmadı. arkamı döndüğümde kırmızılı kadın yoktu. rüya mı görmüştüm. hayır. bahar bugün yalancıydı. buna inandım.
.
piraye cafe, on altı mart 2019
.
.
.