sağ elimdekileri, sol elimdeki çantanın içine, yaramaz civcivi de güçlükle açtığım beyaz demir kapının ardındaki bahçeye usulca bıraktım. sahibesi teşekkür etti balkondan doğru. rica ettim yukarı bakmadan. lakin sahibe minnet borcunun ödenmediğine kanaat edip bu kez de hakkımı helal etmemi istedi.
'aman canım ne hakkı. komşuluk öldü mü şunun şurasında. hem elime mi yapıştı sanki n'olcak?' demedim. sıcaktı. nem had safhaydı. yılda bir kaç kere gördüğü mahalle eşrafından birinin cenazesine helallik verir gibi otomatik bir yanıt verdim. "helal olsun" deyip hızla uzaklaştım. senin anlayacağın leyla hikayesi bol yeni mahallemin. daha yazmadıklarım var. amma ve lakin asıl söylemek istediğim; bugünkü gibi çıldırtan ağustos neminde bir tutam rüzgar esince, bir de güzel müzikler çalınca daha çok seviyorum dünyayı. seni ise ilelebet leyla. bunu zaten biliyorsun.
bilmediğin; seni ne çok özlediğim...
.
yeni muhitimde de, cadde üzerinde güneşli bir cafe buldum. arada bir buraya gelip çikolatalı pasta ısmarlayıp duble çay içiyorum. bazen sade kahve. ve sadece cem karaca dinliyorum. burası çünkü öyle bir yer. sonra caddeyi, gelip geçen insanları izliyorum uzun uzadıya. bazen hüzünlü yüzlerinde kendimi çek ediyorum. bazen de öylesine ve sessizce yaptıklarını izliyorum. tıpkı bir charlie chaplin filmi izler gibi. çok canım sıkkınsa bir çay daha söyleyip acemice bir sigara yakıyorum. acemice evet. "hiç yakışmıyor eline" demiştin çünkü bir seferinde. o gün başka şeylerde söylemiştin ama aklımda sadece bu kalmış..
bir de dörtyoldan eve yürürken kendimle ilgili bir şey farkettim bu öğle sonrası. bunu kendime itiraf etmeye korktum önce. ama düşünce zihinden çıkmıştı bir kere. tabi ki burada yazacak değilim ne olduğunu. mahremiyet denen bir şey var sonuçta. yalnız şu kadarını söyleyeyim; her şeyden, herkesten kaçıyor da bir kendinden kaçamıyor insan. bunu da böylece bir kenara yazalım. hayat çünkü çok kısa. özlemler çok uzun sevgili leyla.
.
iki gündür işyerinin klimaları doğru dürüst çalışmıyordu. istanbul'un nemi zaten çıldırtıyor. hal böyle olunca yıllardır içimde biriken çıkıp gitme isteği artık taşıyor. dün misal; instagramda küçük, salaş, çok da yeni olmayan bir tekne gördüm. tekne dediğim bildiğin kayık. biraz büyükçe ama. öyle bir teknem olsun. o da evim olsun istedim bir deniz kenarında. ardını önünü düşünmeden. insanlardan, kalabalıktan, gürültüden ve tüm mecburiyetlerden uzak. bütün bencilliklerimin kıyısında.
.
sonuçta üç günlük dünya.
sonuçta üç günlük dünya.
işte geldik, işte gidiyoruz.
sevgili leyla.
kadıköy'den beşiktaş'a vapurla geçmeyi özledim..
..