787 - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

787

balkonda öyle mal mal oturuyorum. canım sıkılıyor. canım hep sıkkın bu aralar. hava "biraz rüzgar esse rahatlayacak ama.." kıvamında. esiyor da ara ara.  yanımdaki laptopta manuş baba çalıyor. bazen o'nu dinliyorum. bazen tam karşımdaki inşaatın gürültüsünü. arada da yan balkonda solo konser veren tipini sktiğimin kargasını dinlemek zorunda kalıyorum. sanıyorsun boğazlıyorlar manyağı. gaaaak gaaaaak diye kıçını yırtıyor geri zekalı. durdan susdan da anlamıyor hayvan. "olm diyorum bak gölgede 45 derece olmuş sen hala hipotenüsü arıyorsun. allah rızası için bi'sus. bak allahın adını verdim diyorum. kafa bu diyorum". anlamıyor hayvanoğluhayvan. normalde çok barışcı, boş zamanlarında saz çalıp türkü söyleyen bir insan olarak dayanamadım! şahin kesildim. sağ elimin işaret ve orta parmağını birleştirip boğazımı kesme işareti yaparak "bittin olm sen" demeye getirdim. akrabalarını çağırdı allahsız! sayamadım kaç karga olduklarını. ama oldukça kalabalıktılar. tepemde kuleden iniş izni bekleyen yolcu uçağı gibi şöyle üç-beş tur attılar. yalan yok, tırstım amk. erkekliğin o müzmin kuralı geldi aklıma hemen. sağ elimin işaret ve orta parmağıma bu kez içerden başparmağımla destek verip izci selamı ile kızılderililerin barış işareti karışımı bir hal verip zor uzaklaştırdım sadist manyakları.
.
o kadar gerilim, macera yaşadık lakin yine geçmedi canımın sıkıntısı. poyraz yahut karayelden esecek rüzgarı beklerken elimdeki telefonla oynamaya başladım. menüler, uygulamalar derken birden hesap makinası açıldı. karşımda üç haneli bir sayı.  787. düşündüm. çıkaramadım. ne zaman, hangi hesabı yaptım da bu sonuca ulaştım? bulamadım. lotoya, sayısala koysan almaz, milli piyangoya zaten dolmaz. bilemedim. çünkü ve zaten problemlerimi genelde kafamda oluşturup-çözen birisiyim. başkasının telefonuma ulaşma imkan ve ihtimali de olmadığına göre bu hesabı ben yapmış olmalıydım. ama 787? yok, hiç tanıdık gelmiyor. yaş problemleri için yüksek bir rakım. havuz problemi desem deniz mevsimindeyiz. üstelik rüzgar da esmiyor. kafayı yemek üzereyim. başka bir şeyler düşünürsem belki hatırlarım dedim. mümkün değil. nereye baksam 787. neye kulak kabartsam yedi-yüz-seksenyedi. kâh dinlediğim şarkının klibindeki sıra dışı şarkıcının saçlarında, kâh karşı apartmanın bina numarasında yahut gökyüzünde istanbul- dublin seferi yapan uçağın bıraktığı izde. hep 787. ama hep 787. sağdan sola 787, soldan sağa yine 787. bir anlamı olmalı. bir cevabı? bulamadıkça bunalıyorum. bunaldıkça şişiyorum. şiştikçe daha çok sıkılıyorum. hani nuri bilge'nin mayıs sıkıntısını verseler üste para verip benimkiyle takas ederim. o derece. öyle egosu yüksek bir sıkıntı. geçmiyor. gitmiyor. hava zaten temmuz normallerinin çok üstünde. öyle ki emre altuğ'a hak verecek , bilinçaltında o'na düet yapacak kadar sıcak. belli ki daha da sıcak olacak. nefes almak zor. diyelim ki bir şans anında aldın. vermek daha da zor. düşün, zincirleme iki eylemi yapamıyor insan. en azından ben yapamıyorum. misal şimdi balkondayım. rüzgar da deniz tarafından gelmeye başladı hafif hafif. şöyle diyorum, buz gibi, kütür kütür bir karpuz ne güzel olurdu. kime diyorum? kendime. dünyanın en oblomov, en ehlikeyf insanına. çünkü balkondayım. mutfak, sen de on üç adım, ben diyeyim yirmi üç adım ötede. lakin kımıldayamıyorum. oysa buzdolabındaki karpuzun varlığından dün akşam elimle koymuş gibi  haberdarım.  hayal bile edebiliyorum. dilimlediğimi mesela. çekirdeklerini ayırdığımı. dilimlerken kabuğunda kalan kısımları sıyırdığımı falan. fakat gidemiyorum. kabus görür gibi. serap gibi ya da. ama bir şey engelliyor, tutuyor beni.  tabi yaaa... allahın belası 787.  iki gün önce arızalanan buzdolabımın parça, işçilik ve kdv dahil faturası. yalnız/yediyüzseksenyedi.tl yazıyordu gelen fatura da. onu hesaplamıştım. bu ibnetorlar maddi hata süsü verip beni dolandırmasınlar diye. ohh be.. sabah beri içimi şişiren buymuş demek. bir de karpuz olaydı. şöyle buz gibi, kütür kütür. ama mutfak, ben diyeyim on üç adım, sen de on beş adım.
.
manuş baba - hep sonradan