15 kasım 1985 yazıyor fotoğrafın arkasında.
on beş ka sım bin dokuz yüz sek sen beş
on beş ka sım bin dokuz yüz sek sen beş
on beş ka sım bin dokuz yüz sek sen beş
on beş ka sım bin dokuz yüz sek sen beş
on beş ka sım bin dokuz yüz sek sen beş
...
yok bulamıyorum. hafızamın dehlizlerinde o güne ait hiç bir şey yok. 1985'den tek aklıma gelen beşiktaş'ın averajla kaçan şampiyonluğu ve aynı anda kırılan gözlüğüm. kayıtlarda başka veri yok. o da gözlüğüm kırıldığı için mi yoksa "balta" şekerbegoviç 2-1 önde olduğumuz maçta karşı karşıya pozisyonda topu "kova yaşar"ın ayaklarına nişanlayıp bizi şampiyonluktan ettiği için mi aklımda kalmış emin değilim. belki birinden biri olmasaydı 85'e ait hiç bir şey hatırlamazdım. ya da ve belki o zaman on beş ka sım bin dokuz yüz sek sen beş'i hatırlardım. kim bilir? ben bilmiyorum.
elimdeki fotoğrafta iki adam, sekizi boş, ikisi dolu tam on çay bardağı var. ortada ise beyaz bir masa. masanın etrafında kahverengi, formika sandalyeler. adamlardan birisi babam. yanında da iş arkadaşı var. babamın arkadaşı gözlüklü, esmer bir adam. bıyıkları da var. babamın da var. benim yok. ama konumuz bu değil. arkadaşı babamdan yaşlı gözüküyor. muhtemelen babam ona abi diye hitap ediyor. ikisi de objektife odaklanmış. belli ki fotoğrafı çeken abi, önce malum klişeyi sonra da flaşı patlatmış
çekiyooruuuuuuum diye. babamın arkadaşı gayet rahat. iki sandalyeye uzun oturmuş. sağ dizini ikinci sandalyede kırmış, sol bacağını dümdüz uzatmış ve sol eliyle de masanın üzerindeki dolu bardağı tutmuş. babamsa hazırlıksız yakalanmış gibi. tam çay bardağını ağzına götürdüğü esnada çıkmış fotoğrafta. ama bu o'nu benim gözümdeki dünyanın en güzel çay içen adamı unvanından alıkoymamış. bilakis belki de tüm zamanların en güzel çay içişi bu. sırtını krem rengi yahut artistik adıyla şampanya renkli duvara vermiş çay içiyor. bardak sağ elinde. sol dirseğini yanındaki sandalyeyle desteklemiş. elini ise yumruk şeklinde tutup başına yastık yapmış. o yumruğu hatırlıyorum ben. gökhan keskin yaradana sığınıp otuz metreden atletico bilbao'ya gol attığında sevinç yumruğu olmuştu. o yumruğu diyorum çok iyi hatırlıyorum. yüksek giriş evin balkonundan sergei bubka misali sırt üstü uçarken beni yukarı çeken "süperman"in yumruğu o yumruk. o yumruğu hatırladığımı söylemiş miydim? cağaloğlunda bir esnaf lokantasında yenen yemek sonrası hesabı ben ödeyeceğim grekoremeninde mehmet amca'ya el ense çeken yumruktu o yumruk. fotoğraf diyordum. babam düşünceli gibi ama değil. çayı yudumlayışı ve objektife bakışı daha çok kararlı, tüm sorunlarını aşmış, dingin bir adamın varlığını işaret ediyor. sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibi bugün ilk kez gördüğüm bu soluk fotoğrafta. boğuk, sigara kokulu sesini duyar gibiyim şimdi.
babamı diyorum. çok özlüyorum.
.
francoiz breut - km 83