cadde üzerinde güneşli bir cafe daha buldum. önünden iktidara yürüyen partiler, metrobüse giden minibüsler falan geçiyor. arada bir buraya gelip çikolatalı pasta ısmarlayıp duble çay içiyorum. ve sadece emre aydın dinliyorum. burası çünkü öyle bir yer. sonra
caddeyi, gelip geçen insanları izliyorum uzun uzadıya. bazen hüzünlerinde kendimi çek ediyorum. bazen de öylesine, hiç düşünmeden manasızca ve sessizce yaptıklarını izliyorum bir charlie chaplin filmi izler gibi. çok canım sıkkınsa bir çay daha söyleyip acemice bir sigara yakıyorum. acemice evet. "hiç yakışmıyor eline" demiştin çünkü bir seferinde. o gün başka şeylerde söylemiştin ama aklımda sadece bu kalmış...
bir de
acıbadem dörtyoldan ikbaliye'ye yürürken kendimle ilgili bir şey farkettim bu öğleden sonra. bunu kendime itiraf etmeye korktum önce. ama düşünce zihinden çıkmıştı bir kere. tabi ki burada yazacak değilim ne olduğunu. mahremiyet denen bir şey var sonuçta. yalnız şu kadarını söyleyeyim ; her şeyden, herkesten kaçıyor da bir kendinden kaçamıyor insan. bunu da böylece bir kenara yazalım. hayat çünkü çok kısa, özlemler çok uzun sevgilim.
.
emre aydın - akşamlarda parmak izlerin