-giriş-
şimdi ismini hatırlamadığım bir filmde kadın; "aşk'ta günah yoktur" diyordu adama.
haklıydı.
lakin gurur da olmamalıydı aşkta.
başa çıkamadığımız, başa çıkamadığım buydu belki de.
şarkılara
ve güzel anılara sığınıyorum bu vakitlerde. sonra güneşe ve hareket
eden tüm canlılara pencere kenarında. bunlar oyalıyor beni bir süre.
aşk ve gurur!
ama ve aslında, ne yaman bir çelişki.
böyle durumlarda "albayım" gelir hep aklıma.
bazen her şeyi en ince detayına kadar anlatmak istiyor insan aptalca ama bir yandan da hiç konuşmak istemiyor.
.
....
-gelişme-
doğum gününe sayılı günler kala. mesela oniki gün. ve ayrıldığımızın
yüzseksenbirinci günü. bir salı akşamıydı. hava ne aydınlık ne de tam
karanlıktı. yorucu ve oldukça sıkıcı bir iş gününün geride bırakmış eve
dönüş yolundaydım. sıla yine hüzün dolu sesiyle yüreğimi ayağa
kaldırmış, trafik çamlıca gişelerde kilit olmuştu. tüm şartlar
aleyhimeydi. üstelik hafiften yağmur da başlamıştı.
sonra yan koltukta , sağ
yanımda bana gülümserken gördüm seni. inanılmazdı. öylece durmuş hiç bir
şey söylemeden gülerek ve ne güzel bakıyordun...
korna sesleri ile
kendime geldiğimde gitmiştin!. ya da ve aslında hiç gelmemiştin ki.
ama
ben seni sevdim. çok sevdim sevgili. mecnun gibi sevdim. çölde serap
görür gibi sevdim. hep sevdim. bardaktan boşanırcasına sevdim. devrik
cümlelerimde, ismin tüm hallerinde, en latin harflerde sevdim. dilim
tutulurcasına sevdim.
diyorum ki sevgilim, ben seni bir çığlık gibi sevdim.
...
neyin inadıydı içimdeki bilmiyorum. günler, haftalar, aylar hatta yıllar
geçti ve ben seni unutmak istedikçe, içimden söküp atmak istedikçe bir
sevda çiçeği gibi daha da büyüdün içimde. yazıp sildikçe, silip tekrar
ve tekrar yazdıkça ve bir bir yırttıkça mektupları içimdeki çiçek
kocaman bir ağaca dönüştü. imkansızlığımıza sığındım! galiba biraz da
kırıldım. ama artık sığmıyorsun içime, taşıyorsun satırlarıma.
kızmama
rağmen hala çok özlüyorum seni! sonra sevdiğimiz şarkılar çalınca
radyoda yine özlüyorum.
olur da bir gün hakkında şöyle uzun uzadıya ama uzun, çok uzun bir yazı yazarsam sevgilim
bana kızma olur mu?
ve bir gün hakkımızda uzun, çok uzun bir yazı yazarsam bana yine kızma.
çünkü artık hiç bir şey eskisi gibi değil.
ben.sen.o. biz.siz.onlar. hiç kimse. hiç bir yer.
arjantin dahil..
ama yanımdasın hep. sol yanımdasın. biliyorum. biliyorsun. uzaktasın da. çünkü her yerdesin. ama benimlesin. uçan kuşta, bembeyaz bulutlarda, yağan yağmurda,
toprağın kokusundasın. telaşlı ve ürkek adımlarda, hüzünlü bir yüzde,
gülen bir çift gözdesin. hep yanımdasın. hep aklımdasın. andıkça seni
hüzünleniyorum çokça. bazen ama gülümsüyorum da şapşalca ve aşıkca.
lakin kitaplara, şairlere inanmaz oldum sayende! ne gözden ırak olan gönülden ırak olabiliyormuş ne de yokluğunda bulunabiliyormuş sevgili.
şarkılar işte! bir tek şarkılar var beni sende ve hayatta tutan....
.
...
-sonuç-
sıradan, savruk, huzursuz ve kimsesizdim geldiğinde. hayatım kuru bir amortiden ibaretti. geldin. hayatımın en büyük ikramiyesi, yaşama sebebim, tutunma nedenim oldun. ama çabuk yittin. ne çabuk kaybettim ben seni.
şimdi yoksun. yoksunum. tutunacak dalımdın. şimdi dalından zamansız
koparılmış bir meyve gibiyim sensiz.
ve yine kimsesiz.
yirmidokuz çeken şubat
gibi artığım artık gözlerinsiz. oysa ne çok sevmiştim seni. kimseyi
sevmediğim kadar hem. kendime rağmen sevdim.
diyorum ki sevgilim; ben seni ne çok sevdim. ölümüne sevdim...
lakin artık yeter!
gel de bitirelim şu işi; son kez öp ve öldür beni.
.
yüksek sadakat - katil ve maktûl
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...