sabah:
sevinçlerin de kederlerin de bizim bilmediğimiz belli bir ömrü vardır sevgilim. ve biz bu mâkus zamanı ancak o malum hislerimiz içimizden gittiklerinde anlarız. böyle bir sabahtı işte içine uyandığım...
öğle:
doktora kalsa bol sıvı alıp boylu boyunca yatmalıymışım bu nekahat devresinde. haftalardır tabi bir sevgili hasretinde güneşi nasıl beklediğimi bilse böyle konuşur muydu hiç? konuşmazdı elbet.
duramadım. biten ıhlamuru bahane edip çıktım evden. asıl niyetim bu muazzam bahar güneşini dudağından öpmekti. ha bana sorarsan bu güneşi ve bu baharı en çok kuşlar hak ediyor. ama bunu daha sonra anlatırım. şimdi güneş diyorum sevgilim, yaşama sevincim...
ikindi:
önce bir sezen aksu listesi yaptım telefonumda. sonra bir sahafın önüne diz çöktüm. kartpostallar, portreler, tablolar. siyah beyaz fotoğraflara yöneldim ne aradığımı bilmeden. sanki orada bulacağım bir fotoğraf hayatıma yeni bir anlam katacakmış gibi tutkuyla karıştırdım tüm fotoğrafları. eğridir'in ortasında bir yelkenli ve göl kenarında ağaçtan yapılmış bir orman evi fotoğrafıyla ayrıldım sahaftan. hemen akabinde yürümeye başladığım mühürdar caddesinde güneş öyle güzel bakıyordu ki, dayanamadım. nerdeyse ortasından geçen kalabalığa aldırmadan bir sokak kahvesine oturdum ilk kez.
güneş, çay ve tüm insanlığa yetecek kadar yaşam vardı. hatta ve belki de hayatımın en mutlu pazarı diye yemin bile edebilirdim bir dal sigaram olsaydı şayet.
ama etmedim.
güneş, çay ve tüm insanlığa yetecek kadar yaşam vardı. hatta ve belki de hayatımın en mutlu pazarı diye yemin bile edebilirdim bir dal sigaram olsaydı şayet.
ama etmedim.
akşam:
sırf al pacino oynuyor diye izlemeye başladığım filmi yirmibeşinci dakikasında bırakıp yeniden sezen dinlemeye başladım. ve sonra ne vakittir okumadığım günsür'ün kitabını aldım elime. altını çizdiğim bir paragrafında şöyle diyordu yazar ; "...iki yıl kadar önce bu köye yerleşirken yapmak istediğim tek şey vardı: bir şeyler yazmak. çok küçük bir hayat....en temel olanlarla yetinmek.. zeytin, zeytinyağı, şarap, balık, çay, pirinç ve o köyün ekmeği..."
ne kadar ben. ne kadar biz. ne kadar ege. ne kadar güzel.
.
beşiktaş'ın maçı var bu akşam. babamın en güzel mirası. siyahı ve beyazı. ne olursa olsun hep seviyorum. hep seveceğim.
sırf al pacino oynuyor diye izlemeye başladığım filmi yirmibeşinci dakikasında bırakıp yeniden sezen dinlemeye başladım. ve sonra ne vakittir okumadığım günsür'ün kitabını aldım elime. altını çizdiğim bir paragrafında şöyle diyordu yazar ; "...iki yıl kadar önce bu köye yerleşirken yapmak istediğim tek şey vardı: bir şeyler yazmak. çok küçük bir hayat....en temel olanlarla yetinmek.. zeytin, zeytinyağı, şarap, balık, çay, pirinç ve o köyün ekmeği..."
ne kadar ben. ne kadar biz. ne kadar ege. ne kadar güzel.
.
beşiktaş'ın maçı var bu akşam. babamın en güzel mirası. siyahı ve beyazı. ne olursa olsun hep seviyorum. hep seveceğim.
gitmek için uygun bir cümle arıyorum...
.
sezen aksu - istanbul hatırası
.