seksenbir dakika - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

seksenbir dakika

son deniz otobüsüne koşarak ve teoman dinleyerek yetiştim. turnikeden geçiş yapan kırkbirinci kişiydim. ama aslında istanbul gibiyim bu akşam ben de. biraz yorgun, biraz üzgün ve yaşlanmış. ağladım da biraz. yalan yok şimdi...20:40
.
20:56 da yenikapıdaydık.. tarifeye göre 21:10 da kadıköy'de olmalıyız. ama sanki zaman , her şey durmuş da bir ben kalmışım gibi dünyada. ya da tam tersi bilemiyorum. tuhaf bir durgunluk. ağır bir yorgunluk..
.
saat 21:12 kadıköy'e gelmek üzereyiz. karnım acıktı. akşam yemeğini saat dörtte türk sanat musikisi çalan bir cafede yemiştim. dilek türkan engel var şarkısını söylerken niye bilmem hüner coşkuner geldi aklıma. oradan hareketle
kadıköy- mecidiyeköy- arnavutköy- bakırköy ve nihayet tekrar kadıköy. bütün köylerini dolaştım bugün istanbul'un.
.
deniz otobüsünün bostancıya devam ettiğini unuttum. görevlinin kadıköy yolcusu kalmasınnn haykırışıyla uyandım. iskeleye güç bela attım kendimi. 21:14.
.
eve az kaldı. karnım hâlâ aç. zarifoğlu gibi tuhaf bir zevk almaya başladım bu durumdan. ya da ve belki sırf o'na benzemek istediğimden. bilemiyorum. bir belediye otobüsünün en arka terkisindeyim şimdi. ki tekli ön koltuktan sonra en sevdiğim yeridir. bir an için yazıdan başımı kaldırdığımda orta yaşlı kumral kadının çok hüzünlü ama çok hüzünlü bana baktığını gördüm. kendi hüznümden utanmış gibi eğdim başımı önüne.
tesadüf. 
aynı kapıdan, aynı durakta indik. farklı yönlere yürüdük. 21:54
.
bu şarkılar dengemi bozuyor. 22:01