oysa söz vermiştim kendime. artık yazmayacaktım. lakin yapamadım. hayır, sait faik gibi çıldırmaktan değil ölmekten korktum. çünkü sevgilim; yazmazsam ben ölürüm. bunu ikimizde istemeyiz öyle değil mi?
bunca yıl sonra anladım ki; şu hayattaki tek tutamağım yazmak benim. iyi veya kötü, saçma ya da mantıklı, ümitvar yahut karamsar ne şekilde olursa olsun nefes aldığımı hissediyorum yazarken.
tutabileceğim daha doğrusu tut-un-mayı çok istediğim başka sözler de verdim kendime dün gece üçü çeyrek geçe. belki sırf bu yüzden sabah işe gitmedim. "skerim lan işini, gücünü" dedim. dokuzbuçukta zor kalktım. hastayım da demedim. direk, bugün işe gelmiyorum dedim. zaten ayrılmama ne kaldı şunun şurasında. daha az kazanacağım belki ama daha çok aylaklık yapabileceğim. evet bazı kararlar aldım kendime ve hayatıma dair. hayır onları burada söyleyecek değilim elbet. ama güzel şeyler olmasını ümit ediyorum gelecekte. kabul ediyorum zor bir karakterim ve zor bir yaşamın içindeyim. tüm bunların içinde imkansız gibi görünse de yalın bir hayat istiyorum aylak adam timsali. tek istediğim bu. olur mu olmaz mı? göreceğiz.
hem oldu oldu, olmadı çay içer, zarifoğlu okur, sıla dinleriz..
sıla-oluruna bırak
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...