just another love story - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

just another love story

kafileler halinde girdik cevahir bir alış-veriş merkezine. insanlar akın akın ve sanki tapınmaya geliyor bu şaşaalı avemeye. kıtlıktan bolluğa, sıkıntıdan refaha koşuyor gibiler. ya da bir felaketten kaçıyorlar gibi. öyle ki esprileri de bu yönde.  pizza gibi dilimlenmiş koca döner kapının ilk diliminden otuz kişi aynı anda girmeye çalışırken; "şimdi bir vukuat olsa canlı çıkamayız lan egemen burdan" diyor bir ergen irisi diğerine. sevgililerse her daim ve hazır kıta romantikler avmnin ilk on metrelerinde; "aşşşşkımm ya yaağmur yaağaarrsa"  beriki hem kurt hem çakal. bir de laf cambazı. "berekettir yağmur aşkım, ilişkimiz de bereketlenir hem." hihihhihihi. gülüyoruz hep birlikte taraflı tarafsız, ilgili ilgisiz. 
orta yaş buhranındaki bir anne elini sıkı sıkıya tuttuğu ondörtlerindeki kızına direktif üzerine direktif veriyor fatih teriminkine benzer hareketlerle. kızın öfkeden kızarmış gözlerinden çıkan duman genzimi yakıyor. neyse ki döner kapıdan ufak sıyrıklarla geçip güvenlik şeridine el çantamızı güvenli bir şekilde koyup geri aldıktan hemen sonra son düzlükte yaşı yirmibeşlerinde, saçları omuzundaki bir kumral kadınla beyaz saçlı siyah sakallı bir adamı yakalayıp geçtim yeni çıkmış teknolojik bir ürüne saldıran amerikan gençliği tadında. hafız bu telaşlı halime gül. hayal ettim. komikti gerçekten. ben de güldüm. sonra fiko geldi buluşma yerine. ve kızlı erkekli bir kaç arkadaş daha. güzel giden muhabbet bir yerde tıkandı. çünkü kadınlar barcelona'dan erkekler roma'dandı. baştan belliydi bu işin yürümeyeceği!  plaza tecrübeliler pariste buluşmak üzere aramızdan ayrıldılar. yolu sevgiden geçenlerle biz kaldık. birer kahve daha içtik. doğrusu ben çay içtim. onlar kahve içti. lafın bir yerinde mustafa sandal'ı hiç sevmem ama şu gidenlerden şarkısı yok mu diyecek oldum...
kızılay meydanında trafiğe yön veren polis gibi sağ avucunun içiyle yaptığı dur işaretiyle cümleyi kursağımda bıraktı hafız. çünkü inanmıyor bir gün bu şehirden gideceğime. ve mutlu bir aşkın varlığına. 
bir de .... 
neyse...
ama işte inanmasam diyorum oturup bunları sana yazmazdım. içinde bulunduğum ahval ve şeraiti düşününce; hayal gibi evet. ütopik de biraz kabul ediyorum. ve hatta denizler altında yirmibinden daha fersah belki. bir türlü söyleyip yazamadığım, anlatamadığım, orhan veli mısraları gibi uzak belki o yer. ve o umut.
yeldeğirmenlerine savaç açmak gibi belki biraz.  biraz godot'u bekler gibi..
ama ve lakin içimde hâlâ duyduğum, her saniye canlı tuttuğum o hissi anlatmak isterdim bir gün sana.
bir gün belki.
.