uçurum çiçeği - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

uçurum çiçeği

 benim asıl sorunum ne biliyor musun mukaddes?
ben...
 ben mithad selim. şimdi otuzyedi yaşındayım. dün gece yarısı herkes gibi ben de bir yaş daha yaşlandım. ama sanırım herkes gibi bunu çok fazla dert etmedim. çünkü ben hala fatih'in istanbul'u fethettiği yaştan on daha fazlasıyım. en azından öyle hissediyorum. yoksa tüm bu hayat yorgunluğuma rağmen kırkyedi yaşındayım da diyebilirdim size. demedim. gerçekçi olmak lazım çünkü..
gerçekçi olmak derken. hayatta iki tür insan vardır bence; kitaplara inanlar ve filmlere inananlar. ben mesela filmlere inanıyorum en çok. çünkü aklıma ne zaman bir şey gelse yazacak ya da anlatacak hep filmler oluyor referansım. galiba seviyorum da bu huyumu. filmleri de seviyorum elbet. ama size söyledim mi bilmem; olric'i hepsinden çok seviyordum.
elbet sevdiğim başka şeyler de var. ama şimdi bunları anlatıp kafanızı şişirmek istemem sevgili mukaddes.

 benim meselem diyorduk.
ben fazla gerçekçiyim mukaddes. hem de haddinden fazla. en baştan beri ben ben diye ünleyen bencilliğimden de çok evet.
misal sırf bu huyum yüzünden çok güzel aşkları ıskaladım. en nezih yolculukların içine ettim. ve olası en güzel dostlukları daha başlamadan heba ettim.
şimdi durduk yerde nerden çıktı bu diyorsunuz. ve şaşkınlığınızı görebiliyorum kilometrelerce uzaktan.
hatırlar mısınız bilmem ipekböceğinden hallice tarihimizin en uzun  mektubunda
-insan olmak böyle bir şey galiba
demiştiniz de daha o gün hiç çıkmamacasına yüreğime kazımıştı hem mektup hem bu cümle.
ben unutmadım.
o zamanlar daha marla yoktu.
öyle modern günlükler, moleskineler de yoktu. yahut vardı da benim haberim yoktu.
sonra işte bir akşamüstü marla geldi. ben dahil tüm olasılıksızların içinde bir uçurum çiçeği gibi açtı dünyama. sayfalar dolusu yazmak istediğim ama yazamadığım.
marlaydı bu. hala yaz(a)madığım, konuşamadığım.

bu yüzden uçurum çiçeğinin hikayesini anlatmak isterim size mukaddes. biraz vaktiniz varsa şayet.
zira ve itiraf etmeliyim ki;  bugün çok yalnız hissediyorum kendimi.
 hem, her zamankinden çok.
çünkü ve bilhassa bu YENİ olan her şey hep biraz ürkütür beni ve daha çok içime kapanmama sebep olur. hayır gerçekçilikle ilgisi yok bunun. çocuklukluğumdan kalma bir arıza sadece. dilerseniz bir gün onu da anlatırım size.

ama şimdi uçurum çiçeği ;
...........................................

zamanın birinde acem diyarında heybetli mi heybetli ama aynı zamanda zalim mi zalim bir hükümdar yaşardı. hükümdarın güzeller güzeli bir karısı ve dünya güzeli bir kızı vardı. bolluk içinde yaşarlardı. lakin çok mutsuzlardı. zira hükümdarın tek çocuğu olan prensesin derman bulunamayan bir hastalığı vardı. saray hekimlerinin dediğine göre eğer çare bulunamazsa hükümdarın kızı baharı göremeyecekti. zaten son güllerde iyice halsiz düşmüş, günün büyük bir bölümünü oturarak ya da yatarak geçirir olmuştu. hükümdar zamanında yaptığı yanlışlıkların cezasını çektiğine inanıyordu artık ama çok geçti. yine de ümidini yitirmeyip tüm servetini öne sürerek, ödüller vaad ederek gerek ülkedeki gerekse civar ülkelerdeki tüm hekimlere baktırmış kızını lakin bir çare bulan olmamıştı.
neden sonra ülkenin en fakir bölgesindeki en deneyimli hekimin kulağına gitmiş bu olay. hekim hükümdarın mezalimine kızgın olduğu için pek ilgi göstermemiş bu duruma. ama çevresinde zor durumda olan ve elde edilecek mükafatla rahatlayacağını bildiği halkın da ısrarıyla hükümdarın kızına bakmaya razı olmuştu.  ve tahmin ettiği gibi bu derdin tek dermanı ülkenin en yüksek yeri olan demavend dağındaki uçuruğum çiçeğiydi. yalnızca kartalların konabildiği hatta savunduğu zirvedeki bu çiçekten yapılacak bir karışımla kızın derman bulunabileceğini söyledi yaşlı hekim.
hükümdar bunu memnuniyetle karşılayarak hekime vaad ettiği ödülleri de vererek yeni bir duyuru yaptı.
ulaşılması çok güç olan bu zirveye ulaşıp çiçeği getiren yiğit delikanlıyla hem kızını evlendireceğini hem de o'nu varisi ilan edip kendisinden sonraki hükümdar yapacağını vaad etti.
elbette bunu duyan ülkenin genç delikanlıları bu imkansız ve tehlikeli görev için hazırlıklara başladılar. çobanlık yapan  ama aynı zamanda müzik ve şiirle de ilgilenen arghavan da bu delikanlılar arasındaydı. zira hükümdarın kızının dillere destan güzelliğini o da duymuştu. hatta daha görmeden prensese aşık olmuştu. o'na uzun süredir şiirler yazar olmuştu... 

hazırlıklar tamamlandıktan sonra uçurum çiçeğini aramaya gidecek 10 acem delikanlısı hükümdar ve ailesinin huzuruna çıktılar. hükümdar, kızı için zorlu göreve gidecek gençlere son isteklerini sordu. diğer dokuz genç daha çok aileleri ve kendileri için maddi isteklerde bulundu. içlerinden sadece arghavan cebinden çıkardığı ve prenses için yazdığı bir dörtlük bulunan kağıdı hükümdarın izniyle prenses fürüzan'a verdi. prenses daha dörtlüğü okumadan, sureti gibi ruhunun da güzel olduğuna inandığı bu genç aceme oracıkta aşık oldu...
hazırlıklar tamamlandı. veda törenleri yapıldı. çünkü gidip de dönmemek vardı. belki çoğu daha dağa tırmanmadan zorlu kış şartlarında hayatlarını kaybedecekti. ve on genç nihayet dualar ve alkışlar eşliğinde demevand'a yola çıktı. beklenildiği gibi gençlerin çoğu zirveyi göremeden öldüler. ancak arghavan ve iki genç zirveyi görebildiler.

diğer taraftan gençlerin zirveye ulaştığı saatlerde sarayda bir hareketlenme yaşanmış prenses fürüzan kendini daha iyi hisseder olmuştu. ve hatta geçmiş günlerde olduğu gibi  bir defa bahçeye bile çıkmıştı. lakin bu uzun sürmemiş yorgun düşüp yatağına dönmek zorunda kalmıştı.

zirvedeki arghavan dışındaki iki gençte başarısız olmuştu. arghavan aklıyla kartalları da bertaraf ederek sonunda uçurum çiçeğine ulaştı. elini uzatıp tam çiçeği koparacağı zaman aniden güneş doğmuş ve çiçek mucizevi bir şekilde dile gelmişti.
-yapma ey arghavan! yapma.
arghavan ilk şaşkınlığını attıktan sonra 
-neden diye sormuş. ve ilave etmişti.
-seni saraya götürmeliyim ki genç bir kız hayat bulsun
çiçek tekrar ve son kez dillenerek
-ben imkansız aşkların sembolüyüm. ve şu gördüğün güneşe aşığıyım. onsuz ben bir hiçim. onun varlığı sayesinde nefes alıp veriyorum. şayet sen beni buradan ayırırsan başta kendi aşkın olmak üzere. tüm aşklara ihanet etmiş olacaksın. buraya gelmekle sen zaten prensese hayat verdin. o senin aşkınla yaşıyor şimdi. eskisinden daha iyi. bana inanmalısın. ama şayet beni koparacak olursan. kötü lanet üzerinden hiç düşmeyecek. iyi düşünmelisin der.

arghavan için zor bir karardır bu. bir yandan sevdiği kadın bir yanda uçurum çiçeği'nin söyledikleri.
ani bir hareketle çiçeği koparır! 
bir an da dünya adeta karanlığa bürünür az önce her yeri aydınlatan güneş yok olur. kuşlar tüm çığırtkanlıklarıyla inletirler ortalığı. arghavan'ın içine acaba kuşkusu düşmüştür ama artık çok geçtir. çiçeği alıp
bir an önce saraya geri döner. törenlerle karşılanır. hükümdara tüm olan biteni anlatır. 
hükümdar bir ara iyileşen ama şimdi eskisinden kötü olan kızına bakar bir yandan, bir yandan da arghavan'a.
-naptın sen. naptın.kızımı öldürüyorsun. ben de seni öldüreceğim der ve kızının tüm itirazlarına rağmen idam eder arghavan'ı.

aynı akşam  fürüzan odasında ölü bulunur elinde arghavan'ın son dörtlüğü ile; 

bazı adamlar vardır sevgilim, çok güzel yazarlar
bazıları çok güzel resim yapar, bazıları ise çok güzel konuşur
oysa ben sevgilim

çok güzel susarım gözlerinin kahverengi derinliğinde
 ....................................................................

satırlarıma burada son verirken diyeceğim o ki;

acı çekiyoruz mukaddes.
çok acı.
zira biri hiç yoktan çiçeğimizi kopardı!




son çalan şarkı : yüreğim kanıyor