"hava sıcaktı. müze bekçisi hafiften horluyordu. şöyle bir göz gezdirdim duvarlara. eller gördüm, gözler gördüm; bazen şurda, bazen orda, bir ışık lekesi bir yüzü kemiriyordu." radyoda halil sezai çalıyordu. katlanamıyordum buna. ama tembelliğimden kalkıp da kapatmıyordum. hayır sartre değil bu son satırları söyleyen. benim. bundan sonrakileri söyleyecek olan da. tırnak işaret ve işaretçilerine dikkat etmiyorsunuz bayım.
peki ya sartre?
o'nu kendisine sorun. yırtık dondan çıkar gibi mevzuya ve keyif çayıma dalan kendisi. hem birazdan camus da gelip bağdaş kurarsa yamacıma, hiç şaşırmam.
o'nu kendisine sorun. yırtık dondan çıkar gibi mevzuya ve keyif çayıma dalan kendisi. hem birazdan camus da gelip bağdaş kurarsa yamacıma, hiç şaşırmam.
-hah işte iti an çomağı hazırla! kapı çalıyor.
..
hayır camus değilmiş. 'gıriinpiys'ciler gelen. artık eve de servis yapıyorlar anlaşılan. hem de bu geç vakitte.
..
hayır camus değilmiş. 'gıriinpiys'ciler gelen. artık eve de servis yapıyorlar anlaşılan. hem de bu geç vakitte.
"mer-ha-ba ben gıriinnn..."
-yok ilgilenmiyoruz diyerek lafı ve kapıyı suratına çarpmış gibi oldum kızın. ayıp da oldu biraz ama.. istanbul çok kalabalık. istanbul buhranlı. insanlar gergin. üstelik trafik ve gürültüsü de bonusu.
greenpeace bişey yapabilir mi buna, sanmıyorum?
"her şeyi başkalarından beklememelisin evlat. bireylerin de üzerine düşen çok önemli görevler var şu yaşlı ve yorgun dünyamızda."
-sen de kimsin be yabancı?
"albert camus'um ben."
-yok artık.... oldu ben de albırt aynştayn
"efendim?"
-bu sene kış çok sert geçecekmiş diyorum.
"paris kadar kötü olamaz" dedi.
-duydum duydum. hüküm-et sorunlarınız da varmış. hem sonra futbolda da maziyi arıyormuşsunuz bizim gibi. zor günlerden geçiyoruz!
ortak sorunlarımızından olsa gerek birden kanım kaynadı bu aksanlı ecnebiye.
-çay yaptım yeni ister misin dedim.
"tek şekerli ve ince belli de" dedi.
-ah ne tesadüf ben de tek şekerli ve ince belli dedim ağzım kulaklarımda.
"kitaplığına bakılırsa edebiyatla ilgilisin anlaşılan. en sevdiğin şair ve yazar kim" diye sordu ansızın.
vakit kazanmaya çalışıp yerli mi yabancı mı diye işaret ettim sağ el baş parmağımla.
"ooo demek sessiz sinema ekolündensin" diyerek zafer işareti yaptı iki parmağı ve kontra bir hareketle
-anlamadım. bu ne şimdi?
"her iki kültürden de söyleyebilirsin" dedi.
hemen ayfer tunç, sabahattin ali demedim tabi, üzülmesin diye.
- hepsini seviyorum diye genel geçer bir cevap verdim masamın üstünde savaştan çıkmışcasına duran kitapları göstererek.
allahtan yabancı ve veba'sı da masanın üstündeydi de ayıp olmadı adamcağıza. hem sonra düşüş de orta sayfalarından birinin kulağı kıvrılmış vaziyette apartta bekliyordu acil bir durum için. onu da görmüştür mutlaka. titiz ve dikkatli bir adama benziyordu. görmüştür canım..