lakin işte rabbim vicdanı kodlamış yüreğe anam babam ise sorumluluğu. hareket etmek çok zor bu hal ve şeraitte. ve şimdi dokuz sene ileriye gün veriyor yetkili merciler. fakat birazdan ki 08:15 de telefonumun alarmı ötmeye başlayacak. cumartesi ama işe gitmem gerek. fakat ondan önce açık olan balkon kapısından süzülen hava ile çocukluğumun sisli bir cumartesi sabahına gidiyorum. mevsim yine yaz en fazla ağustos. buram buram terlememden anlıyorum. bir de yaylaları söyleyerek sokağımızdan geçen askerlerin üstünde beyaz fanila altlarında haki pantolon ve siyah postal. kesin yaz. en iyi ihtimal haziran. güneş yükselirken kendimi tingir'in şeftali ağacının tepesinde buluyorum. iki dal aşağıda hafız. şeftaliler küçük ama çok güzel. ne tam olgunlaşmış ne olmamış ikisinin arası. literatürde adı vardır mutlak ama ben bilmiyorum. bildiğim şu an bile kokusunu duyumsamam. orucum sakatlanmamıştır umarım! sonra memet abi indiriyor bizi ağaçtan. mahalle maçımız var bugün. beni kaleye hafızı ileriye gol yollarını aramaya gönderiyor. olmuyor. farklı yeniliyoruz. hava çok sıcaktı. muhtemelen temmuzdu. bana diyor sen stop-er olacaksın. askerliği ilk kez orada dokuz yaşımda öğreniyorum. en fizikli benim çünkü. dolayısı ile rakip atakları başlamadan bitirmem lazım. fakat ondan önce iki ekmek bir salça almam lazım annem sesleniyor çünkü. ve biliyorum ki yüzde onu benim bahşişim. mahallenin tek ve en huysuz bakkalından önce hakkımı istiyorum leblebi tozu ve kaymaklı bisküvi. o bana hiç sevmediğim şekerli finger bisküvileri itelemeye çalışıyor kırmızı teneke kutularından. petibör de anlaşıyoruz. dönüşte elli kuruşu kaybediyorum. salçayı zaten unuttum. allah'tan yaz diye kafa üç numara ve annem saçımı çekemiyor. okul başlangıç zamanları yaz sonu. kesin eylül. bir ihtimal 4 eylül. hafız ve bir kaç takım arkadaşı sokağın ortasında arıyoruz kaybettiğim ellikuruşu. o arada bir itfaiye aracı son gaz bize doğru ilerliyor. ve sireni gökyüzünü yırtıyor adeta. bir kargaşa , bir kalabalık. siren hiç susmuyor. uyanıyorum. 08:15.
işe gitmeliyim.
.