insan birden çok tercih olduğunu görünce yanılsıyor bir an için özgür olduğunu sanıyor. ya da ve aslında zorunluluklar arasından tercih yaptığını değil de polly-anayı görüyor. aslında ve en nihayetinde gördüğü ebesininki her hal ve şeraitte.
halbuki bahara göz kırpan bu şirin cumartesi sabahında kalemimizden efkar yerine dağılacak nice güzellik olmalıydı ibrahim. hayat deyip geçiyoruz da geçmemek lazım. kulakları çınlasın haşmet abinin o mahur sözünü hiç unutmam. hayat eminönünden karaköye geçmek gibidir durup izlemek lazım gelir. peki biz n'apıyoruz?. evet biz pehlivan biz. özeleştiriye açık olalım lütfen, ne yapıyoruz şehrin keşmekeşine , çarkına çomak olacağımıza debisini artıracak çamurlu su damlacıgı oluyoruz. kafası kesik tavuklar gibi ordan oraya koşturuyoruz , sıcak ofislerimizde orta ve iyi halli gelirlerimize taparak bırak para etmeyi , ciğersiz , duygusuz patron milletine eyvallah ediyoruz.
sonra da ofisin camından kafesteki kuş misali bakıp riyakarca ahhh özgürlük diyoruz ya o kafesteki kuş, elinden gerçekten hiç bir şey gelmeyen o kuş bize ana avrat sövüyor o sırada. ama ve yine de şu yukarıdaki fotoda tüm ihtişamıyla salınan yeşilliğin içine yatıp dünyayı koklamak , umarsızca bulutları izlemek diyorum ne güzel olurdu. öyle değil mi pehlivan?
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...