kırmızı pabuçlu kız - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

kırmızı pabuçlu kız


siyah bir pantolon, beyaz bir gömlek. hayır beşiktaş'lı değil. ama simsiyah saçlar ve kıpkırmızı pabuçlar. üstelik çok da güzeller. kesin akrep. pabuçları kendinden daha dikkat çekici hatta nefes kesiciydi. ağır adımlarla metrobüs durağında kayboldu...
.
iki kişinin yan yana ancak sığdığı kaldırımlarda bir dalda üç kiraz yahut bir koltukta iki karpuz kıvamında yürüyüp karşıdan geleni sallamayanlara acayip kıl oluyorum. dayanamayıp üstlerine üstlerine sürüyorum ben de bizzat kendimi. kimi hödüklüğünü kabul edip çekiliyor kimi sürtünüyor ama bodoslama devam ediyorum ben. bir gün iri bir abi çıkarsa karşıma ne yapacağıma henüz karar vermedim ama.
.
türk ve ermeni dışişleri bile görüştü, anlaştı ben hala nezih bir işyeri ile anlaşamadım. evde kalmış kız kurusu gibiyim (öyle ama) şunun maaşı az bunun servisi yok o çok uzak, aa cumartesi de çalışıyorlarmış bak sen diyerek kıldan ince eleyip halıdan sık dokuyorum. şey geldi aklıma tom hanksin bi filmi vardı hani havaalanında mahsur kaldığı. (izle, çok güzel) işte tom abi'nin havalanında bilmem kaç yıl yaşamaya alıştığı gibi ben de bu iş görüşmelerine alışıyorum galiba. farklı yerler farklı portreler görmek keyifli. lakin tek sıkıcı yanıcı şirketimiz osmanlı hanedanlığına dayanır hede hödö kurumsalız yedi kıtada binbeşyüz ülkede hizmet veriyoruz. en büyük biziz faslından sonra evet mithad bey şimdi biraz da sizi tanıyalım kısmı. onun için de bir ses kaydı oluşturup görüşmelerde dinletmeyi düşünüyorum. çenem ağrıdı valla...

lakin işte tarihimde 5 farklı iş yerinde çalışıp yüzden fazla görüşme yapmış biri olarak bugün en ilginç iş görüşmesine, daha doğrusu testine (eliza testi değil tabi ki) tabi tutuldum. insan kaynakları sınır tanımıyor... ama yazamam.. yazmamalıyım, sorma ne haldayım, ne olduğumu yazarsam deşifre olabilirim. yazmıyorum o yüzden. ama çok ama çok ilginçti hatta manyakçaydı fakat keyifliydi... yalnız çıkışta genel müdür elimi çok fena ve anlamlı sıktı. sanırım omuzuma da dokundu hafiften... ne demek istedi anlamadım. iş tamam mı dedi yoksa, başka bir şey mi ima etti anlamadım valla... töbe töbee...

hah o değil de. söğütlüde indim kağızmana ısmarladım yar gele yürüyelim bak hele dedim bu güzel havada. tam çıkışta ergenin biri dayı karşıya nasıl geçcez dedi tren istasyonunu işaret ederek. dayı mı? dedim... pardon amca dedi. sittir lan burdan karşıya geçilmez. 34a'ya bin zincirlide in, beşiktaşa git, vapura bin üsküdar'da in harem'e geç oradan da haydarpaşa'ya trene dedim. dayıymış pehhh. bıyık yok sakal yok en fazla yirmi dokuz gösteriyorum! valla bak...

bir  de şimdi cep telime mesaj gelmiş. mustafa ceceli'den limon çiçekleri cebime gelecekmiş istersem. iyi de istemiyorum ki... ya maillerde spam mail oluyor da, cep telefonunda niye olmuyor spam mesaj! hatta bu haspam geldiği yere bana gelmeden iade edilsin lütfen. üçgeecilere yalvarıyorum buradan. yapın şunu. ya da başka bir çözüm başka bişi. onaltıkırkaltı abim yok mu bunun bir çaresi, nedir mesele nedir?

ve son olarak günün menüsü ve kurtarıcısı tabi ki ton ton ton dardanel ton. iyi ki varsın ton ton...

erkek ismi : tayanç kız ismi : şukufe
günün manisi :
menemen: 10 dk
omlet : 5 dk
makarna: 15 dk
dardanel ton çabukluğu ve doyuruculuğu paha biçilemez...
eheh...
evet...
.