olacağı varmış olmuş deriz ya hani. yahut akacak kan damarda durmazmış
veya su akar yolunu bulur deriz bazı olaylar sonunda. öyle mi gerçekten?
ne kadar yırtarsak yırtalım siya siya çekilen kürekler boşa mı sahiden?
ikidir şu yazıyı yazmaya çalışırken kilitleniyor misal bizim emektar bilgisayar.
aslında iki haftadır aynı naneyi yiyor. karneyle gazyağı dağıtılan
günlerdeki gibi bir saat kesintisiz kalabildik mi pc nin başında, öp
başına koy durumları yani. formatı gelmiş belli. dedim ya dün akşamüstü
bir sil baştan şansımız olsa ne güzel olurdu. yahut şimdiki gibi bir
format, bir reset, bi lodos bi de kayık! ondan sonra değmeyin keyfime ve de
kendime. ama az önce yaptığım gibi kaldığım yerden devamı sağlayan bir
dünya harikası mozilla fayrfoks'un önceki oturumunu kurtar uygulaması olmayacak
bu insancıl formatta. unutacaksın, yaşananlar aklına gelmeyecek! ama
işte zaten hep yaptığımız o değil mi? geçmişe dönüp defalarca ve
defalarca bıkmadan ve usanmadan önceki oturumu kurtarmaya çalışmak acı
gerçeği görmeden. geym ovır'ı kabullenmeden... ama işte şah ve mat.
ayrıca bırakalım bu beylik lafları. sen yoluna ben yoluma. piyonlarla
vezirler istediği kadar aynı torbaya konsun. hem önemli olan işlevleri
değil mi? o yüzden yeni ufuklara yelken ve kucak açma zamanı. belki de
bu yüzden seviyorumdur otobüs terminallerini. modern de olsa köhne de
olsa hep bir hüzün silüeti taşır bu terminaller. ayrılanları, heyecanla
bekleşen kavuşacakları yüreğinde barındıran. her ne kadar böyle bir
yönüyle hüznüme hüzün katsalar da öte yandan bir sevinç bir ferahlık
da verirler. yeni umutlar, yeni başlangıçlar, yeni yerler, yeni
insanlardır da aynı zamanda bu terminal ve mütemmim cüzleri. ama işte
aslında garip olan keman sesine hasta olan ben kendimin bugüne kadar
niye hep ısrarla piyano çalmak istediğimdir. şu vakit açık olan
pencerenin camından içeri dolan keman sesi olmasa yazmayacaktım işte
bunu da. şimdi su kimdir yol nedir damar hangisi kan kim? ben kimim?
.