doğru, hayat ne kitaplardaki gibidir ne de filmlerdeki gibi. belki de böyle olduğu için iki filmin arasındaki sıkışmış kalmış gibi hissediyorum bazen kendimi. bir yanım mutluluk filminin profesörü gibi ne var ne yok ardına bakmadan bırak git diyor diğer yanım ise masumiyet'in bekir'ine kulak verip "kaderin bu, eğ başını usul usul yürü şimdi" diyor. ama işte bazen de kitaplardakine uyuyor hayat. dikkat ettin mi hiç. en karamsar, en gri yazıları neden hep pazarları yazdığımı? yazar haklıymış meğer. pazar günleri hayatın intikam günleri. neşeli başlasın ve öyle devam etsin diye çabaladıkça insanı koyu bir yalnızlığa, anlaşılmaz bir kedere iten günlerdir çünkü pazarları.
ne yaptım? ben de fahim bey ve biz'i okudum tekrardan. tıpkı ekmel bey gibi. kendine olmayanlardan bir dünya yaratan, olmayanların dünyasında varmış gibi yapan. evden her gün çıkan, düzenli...
ilahi fahim bey!
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...