bir istanbul vapuru - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bir istanbul vapuru



hava kapalı ve de yağmurlu. dışarıya oturulmaz şimdi.  zaten martılar da gözükmüyor ortalıkta.  keza simitçi de.  içerideki favori yerim üst kata çıkıp bir cam kenarına sıvışmak en iyisi. canım nedense kitap okumak istemiyor.  ilginç olan müzik de istememesi.
e o zaman tek bir seçenek kalıyor geriye, çoğu zaman yaptığım gibi. doğaçlama hikayeler uydurmak!
evet tam karşımda özene bezene form dolduran beyefendi başlangıç için ideal. 
sanırım önemli bir iş toplantısı var.  çok da fiyakalı giyinmiş.  ama bir dakika yanında bir kaç vesikalık var.  hmm iş başvurusu yapacak da olabilir.  kim bilir!  her ne olursa olsun onun için çok önemli bir gün olduğu belli.
.
takım elbiseli bu beyefendinin üç popoluk yan tarafında hulki cevizoğlu’nu çağrıştıran bir başka adam gazete okuyor.  cevizoğlu değil elbet.  gazeteyi bıraktı cebinden dergiye benzer başka bir şey çıkardı şimdi.  küçük not kağıdı var bir de elinde. ötekinde ise kalem.  mesele anlaşıldı. at yarışı bülteni bu. son düzlükte öne çıkması muhtemel safkan ingilizleri  işaretliyor sanırım. kim bilir hangi hayaller eşliğinde yapıyor bunu.  ev, araba, dünya turu ve muhtaçlara yardım değil mi?  hani her sene yılbaşında nimet abla’nın önünde ya da sayısal loto devir rekoruna koşarken sorar da televizyoncular  “yardımsever vatandaşımız” şunusunu bunusunu aldıktan sonra yoksullara, çocuk esirgeme kurumuna bir miktar bağışlar da okul yaptırır ya.  merak ederim işte ben de.  bugüne kadar bu son şıkkı yerine getiren olmuş mudur diye!  öylesine bir merak benimkisi.  bir de şeyi merak ederim.  ben böyle vapurun, otobüsün bir kuytusuna oturup  eksenim etrafındakiler hakkında sallama senaryolar yazarken  benim hakkında da birileri hikaye uyduruyor mudur acaba?
.
iki sıra arkada beyaz saçlı pamuk yüzlü bir bey amca çok dalgın bakıyor denize.  kim bilir neyi düşlüyor o da?  askerdeki oğlunu sağ salim görebilmeyi umuyor belki. belki askerden çoktan geldi de mürüvvetini göreyim diyor.  ya da ne bileyim, mürüvvetini gördüğü oğlundan/kızından gelecek bir torunu düşlüyor. kim bilir? ben bilmiyorum!
.
sol tarafa çeviriyorum başımı bu sefer.  en uçta ve köşede genç bir kadın az önceki yaşlı amcaya nazire yaparcasına ama sanki daha bir hüzünlü bakıyor mavi sulara.  kim bilir onun da neler geçiyor aklından.  neye sıkıldı canı?  malum eylül hüzün ayı.  yaz sonu. kış başlangıcı. belki sevgilisinden ayrıldı.  belki isteği bir iş de çalışamadı.  belki ?  diye düşünürken beyaz gömlek siyah pantolonlu muhtemelen  ikisi okula giden üç çocuklu garsonun yaratıcılığın sınırlarını zorlayan sesi ile gerçek dünyaya döndüm.

-buyruiennn baylar bayanlaarrr
-taze sıkılmış egzotik portakal suyu
-buyruieenn
.