88 - leyla - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

88 - leyla




onu gördüm sonunda. daha önce, dünya gözüyle hiç görmemiştim. başka gözle de görmemiştim. hayal etmiştim sadece. ama hayır! sandığınız gibi fiziki bir hayal değil bayım. varlığının oluşturacağı huzur iklimi bahsettiğim daha çok. düşlerimdeydi. cümlelerimdeydi. bazen deniz kenarında oturduğum bankta, bazen bir sinema filmini izlerken benimleydi. kâh caddeyi kesen bir kafede güneşleniyor, kâh içli bir şarkının içinde kayboluyorduk. ama işte hep hayaliydi. dedim ya, karşılaşmadık hiç. neye benzer, ne içer, ne giyer bilmiyordum. ama işte biliyordum ki yanımda, benimleydi hep. 
önceki sabah, arnavut kaldırımlı denize açılan dar bir sokakta nihayet karşılaştık.. 

dünyamı teslim alan gülüşüyle aniden karşıma çıkıverdi. görür görmez tanıdık birbirimizi.
 "bu o dedik." 
hiç görmemiştim onu ama bin yıldır tanıyor gibiydim. aurası sadece beni değil tüm mahalleyi sarmış, coşkun bir nehir gibi sokaklardan taşıp hemen aşağıdaki denize akıyordu. kısacık saçları kumraldı. maviye çalan gözleri bir iç deniz gibi derin. ve yüzündeki bir kaç çil sanki özerklik tanıyordu ona. madalya gibi taşıyordu bu çilleri yanaklarında. yalan yok, ilk çillerini öptüm zaten. sonra yumuşacık saçını. 
hele o gülümsemesi yok mu?
sormayın.
sormayın bayım!
siz hiç bütün dünyayı kucaklayan bir tebessüme şahit oldunuz mu daha önce?
işte onda gördüm ben de ilk kez. güneşi kıskandıracak bir gülüş. öyle bir aydınlık. öyle bir ferahlık. ki durdurmaya kıyamazsınız. dünya dönsün, o hep gülsün istiyorsunuz. çok mutluyduk. birbirimizi bulduğumuz için. dokunduğumuz için. ama sarsak bilinçaltım aşırıya kaçmayalım diyordu yine de. beden dilim kendini açıkça ele veriyordu. sonuçta mahallemizden geçiyorduk. tanıyan var tanımayan var diyen geçmişim bir derlenip toparlanma alarmı çalıyordu. ama o hayatın her anını değerlendirmek istiyordu. sonuçta değil kaç saat, kaç saniye daha bile yaşayacağımızı bilmiyorduk. mutluluğumuzu çoğaltmalıydık. çünkü çok mutluyduk. öyle mutluyduk. el ele göz göze sokağı bir baştan ötekine geçtik. sonra işte mahallenin imamı uyandırdı bizi mutluluğumuzdan. 
namaz dedi uykudan hayırlıdır. 
es-salâtü hayrūn minen nevm.
es-salâtü hayrün minen nevm.
gözlerimi açtım. beyaz, kireç tavan tüm hücreleriyle bana bakıyordu. şaşkındık ikimiz de. nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordum. sanki birileri beni başka bir alemden bu aleme sedyeyle taşıyıp bırakmış gibiydi. etkisini üzerimden atamadığım, az önce yaşadıklarımı düşündüm. gözlerimi kapadım. aynısı gibi değildi.
kalktım iki rekat namaz kıldım. sonra perdeleri sıkı sıkıya kapatıp gerisin geri yattım. belki dedim yarım kalan mutluluğumu tamamlarım. 
bekledim. 
bekledim.
bekledim.
bir gün.
iki gün.
allah'ın hakkı üçüncü günün sabahında da yoktu.
gelmedi.
terk edilip ortada bırakılan her fani gibi kendimde bir eksiklik, suç aradım ben de. bahaneler uydurdum. züğürtten tesellilere sığındım. görmüştüm ya onu sonunda. o kadar yıl, o kadar devrik cümleden sonra. en azından neye benzediğini biliyordum artık. dünyanın neresinde olursa olsun tanıyacağım gülüşünü görmüştüm ya. 
hem nasılsa dünya küçüktü. 
dünya küçük..
..