48. mektup - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

48. mektup


iki gözüm leyla,
hiç bir şehre ulaşmayan yollarım var.
denize bir süre paralel giden ama bir türlü suya, serinliğe kavuşmamış anılarım sonra.
özlemim zaten bakî.
biliyorsun.
bu aralar kalbim diyorum; aklım gibi dumanlı. 
orta doğu gibi karışık. 
gelen deniz mevsimi mi yoksa ilerleyen yaşım mı buna sebep?
bilemiyorum.
.
eski mesud günlerimizi hayal ederken yakalıyorum bu aralar kalbimi.
bu sabah mesela; çok isteyip de beraber hiç yürüyemediğimiz tarihi yarımadadaki eski ve yalnız yürüyüşlerimi özlerken buldum kendimi.
yıllar evvel. beyazıt’taki okuluma öğlen giderken öğleye kadar da bir muhasebe ofisinde çalışırdım.
gedikpaşa’dan aksaray’a, laleli’den vezneciler’e, bakırcılar’dan nuru osmaniye’ye, süleymaniye’ye, küçükpazar’a, fen-edebiyat’a. tahtakale’den yeşildirek’e kilometrelerce yürürdüm. mükelleflerin evraklarını, bazen paralarını toplardım. ekonominin ve tarihin kalbindeydim bir nevi.
o vakitler nasıl bir talihin içinde yürüdüğümün farkında değildim tabi. gençliğin kendine özgü buhran ve hezeyanı içinde işimi yapmanın, harçlığımı çıkarmanın telaşı içinde gidip gelirdim. tahinî boyalı betonarme evler. ahşap binalar. arapsabunu kokulu sokaklar..
.
bugün işte o sokakları, o tarihi yapıların kendine has kokusu ve dokusu içinde yürümeyi özledim. seni anımsadım. “bir gün de tarihi yarımadayı gezelim bol bol fotoğraf çekelim” dediğin günü ve saati hatırladım. o vakit gelmedi hiç bir zaman. sadece güneyli rüzgarların sırtına kaçak binmiş kokun ve hasretin geldi zaman zaman ziyaretime. 
bazı anılar ama halâ sıcak. 
halâ yeni. 
neden diye sorar mısın onu da bilmiyorum.
ama unutmamak için. 
şimdi meselâ, tam karşımda burgaz’ın arkasında sisler içinde duran uzun yol gemisi gibi kaybolmaması için yazıyorum. 
okuduğum bir yazar; “aklımız değil de hafızamız çok tehlikeli” diyordu. nereden ve nasıl baktığına göre değişir tabi. zaman zaman acıtsa da, tarihi yaraları kanatsa da şikayetçi değilim hafızamdan. hem hafızamız da olmasa yaşadığımızı nasıl anlayıp kavrayacağız iki gözüm?
ardı, arkası kesilmeyen bu mektuplar?
ah evet!
bildiğim dillerde zaten seviyordum. şimdi bilmediğim dillerde de sevmek istiyorum seni. 
başka ne olabilir ki?
.
.