aşk filmlerinin hiç hatırlanmayan yönetmeni-1 - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

aşk filmlerinin hiç hatırlanmayan yönetmeni-1




bir anneanne geleneği olarak (ki anneannemin anneannesinden beri 6.kuşak olarak) ‘çay harareti alır’ felsefesinden hareketle (oysa benimkisi tamamen bağımlılıktan) bu ağustos sıcağında dördüncü kupa çayımı içerken, kahverengi suyun içinde pervasızca dalgalanan komşu binanın pencere pervazlarını gördüm. içimdeki çakma yönetmen, yine bir filmin açılış sahnesi yapmak istedi bu görüntüyü. lakin işte ben yönetmen değildim. olmaz ama diyelim ki oldu ve ben çekseydim bu filmi; o pencerede bir de kadın olurdu. ve bu senaryo elbetteki bir aşk hikayesi olurdu. 
...
adam, kırk beş yaşındadır. üniversite dahil hayattaki bütün tercihlerini yanlış yapmıştır. her hatalı tercihi başka bir doğrusunu kaybettirdiği için artık tercih yapmaktan vazgeçmiştir. öyle ki sırf bu sebepten kasadaki hanımefendi arkasındaki indirimli ürünlerden almak ister misiniz sorusunu sormasın ve tercih yapmak zorunda kalmasın diye süper marketlere gitmemektedir. mahalle bakkalı, aziz beye gitmektedir. hem böylece ve karınca kararınca küçük esnafa yardımcı olduğunu düşünür. yine benzer sebepten tercihli yolları kullanmamaktır. zaten istanbul’da araç kullanmaktan nefret etmektedir. oysa çocukluğu sanılanın aksine mutsuz geçmemiştir. her insanın olduğu gibi onun da kimi küçük takıntıları vardır. yoksa dışarıdan bakıldığında hepimiz gibi ‘normal bir insandır.” sabah işe gidip akşam evine döner. yılda bir kez deniz tatili yapar. keza istanbul’dan kurtulmanın, küçük bir sahil kasabasına kapağı atmanın, doğayla iç içe olmanın hayallerini kurar. işinde titizdir. doğruyu söylemekten, hoşuna gitmeyeni beyan etmekten çekinmez. biraz da ukaladır. bu huyları patronun hoşuna gitmese de işini iyi yaptığı için yıllardır görmezden gelinir. göze çarpan kötü huyları yoktur. sadece çaykoliktir. bir de hastalık derecesinde bulmaca tutkunudur. çengel değil ama. kare bulmaca. çünkü çengel bulmacayı gayrı ciddi bulur. fotoğraftaki sanatçıyı bilmenin hiç esprisi olmadığına inanır. ona göre çengel bulmacanın, ali ihsan varol’un yardımlarıyla rekor puan alınan kelime oyunundan hiç bir farkı yoktur. fakat kare bulmaca öyle değildir. kendinle ve bilginle başbaşasındır. alemi kandırabilirsin ama kendini asla. kare bulmaca bu yüzden de mühimdir.
esas adamımız, bir kere evlenmiştir. üçüncü yılda evliliğin kendisine göre olmadığını daha doğrusu; dünyada bir araya gelmemesi gereken iki kişinin eşiyle kendisi olduğunu henüz üçüncü ayda anlar. lakin eş-dost, hısım-akraba ve mahalle baskısıyla üç sene daha sürüklerler bu evliliği. sonuç kaçınılmazdır. anlaşarak boşanırlar. fakat arkadaş kalmak istemezler. çünkü birbirlerinin hayattaki en yanlış tercihleri olduğunu hakim dahil evlilikteki şahitleri de tasdik eder. yine de kırmadan, dökmeden, savaş baltalarını çıkarmadan medeni kanunun gerektirdiği medeniyette ayrılırlar. 
ayrıldıktan sonra, işine yakın bir muhitte bir artı bir çatı katına taşınır adam. binanın en üst katındadır ama mağrur olamamaktadır. zira onun binasından daha büyük yapılar vardır etrafında. dört tarafı balkonsuz kentsel dönüşüm binalarıyla çevrilidir. ama yine de bir balkonu olduğu için mutludur. bina boşluklarının verdiği ölçüde güneşi, bu hepi topu altı metrekarelik teras balkonundan görebilmektedir. yine çiçeklerini bu balkonda yetiştirip kuşlara ıslak ekmeği burada vermektedir. elbette hafta sonu öğleden sonraları ve hafta içi akşamları çayını burada içmektedir. işte o pazar öğleden sonralarının birinde çayını yudumlarken çayının içinde kadını görür!
...