öz hakiki eylül - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

öz hakiki eylül


uzmanların, kanaat önderlerinin ve ahlak bekçilerinin gücüne gidecek belki ama yemin ediyorum aylaklık gibisi yok sevgilim. hele ki haftanın ilk iş gününde. evet, işe gitmedim bugün. çünkü, baktım eylül gelmiş, hoş gelmiş. okullar yarım yamalak açılmış. hava mevsim ve eylül normallerinde. tereddütsüz indim sahile. kahvemi, tatlı ve tuzlu atıştırmalıklarımı, bir de müziği aldım, denize sıfır oturdum. yaz boyu defalarca aşık olduğum adalar’a bu kez karşıdan baktım. martılar doluştu hemen yanıma. özlemişler beni. ben de onları özlemişim. biraz tarçınlı kurabiye, biraz dereotlu poğaça verdim. tarçınlıyı sevdiler. dereotluya gagalarını kıvırdılar...
aylaklık diyordum evet. boşa sürünüyoruz şu keşmekeşte yemin ediyorum. biliyorum, çok yemin ettim. bir paragrafta iki kez hem. bir ömre bile çok. çocukken tembihlerlerdi. “öyle olur olmaz her şeye yemim edilmez oğlum” diye. ama bu şey, bu aylaklık. bu deniz ve iyot kokusu, özgürlük hissi diyorum sevgilim. uçmak gibi. hele bir de öyle bir tatlı rüzgar esiyor ki görsen... ahh bir bilsen..
...
şimdi yanımda olsaydın. bu yaşlı belediye bankını paylaşsaydık. uzaklara ama çok uzağa değil misal en yakın adaya, kınalı’ya bakıp bir dilek tutsaydık. yok hayır! hemen söylemeyeceğiz dileklerimizi. o sırada çünkü ada’nın arkasından geçen yolcu vapurunu göstereceğim sana. sen bana bembeyaz bir martıyı işaret ederken. işaret parmaklarımız çarpışacaktı. gülecektik ikimiz birden. sonra manasız bir suskunluk olacaktı aramızda. ben her zamanki bir anlam arayacaktım. birbirimiz olmadan geçen günlerin pişmanlığına verecektim bu sessizliği. oysa ki ve sadece mutluluğun sükutu olduğunu söyleyecekti gözlerin kısa bir süre sonra. denizin dinginliği üzerimize şefkat ve huzur damlacıkları olarak sıçrayacaktı. başını göğsüme yaslayıp aynı gözlerle, hiç konuşmadan beni sevdiğini söylerken eğilip seni öpecektim. iki aydır kredi satmak isteyen şerrefsiz ve dombili banka aramasaydı şayet.
...
bankta yalnızdım gözlerimi açtığımda. martılar gitmişti. kara bulutlar grilerle nöbet değişimini çoktan yapmışlardı. biraz daha ısrarcı olsam güneş bile açacaktı. hatta sen bile..
...
şimdi; dinlediğim müziğe sahildeki küçük dalgaların ritmik sesleri karışıyor. rüzgar tatlı tatlı esmeye devam ediyor. uzakta bir şehir hatları vapuru ada’dan anakaraya yolcu taşıyor. martılar, mahallenin serseri çocukları gibiler, hatta bana sorarsan; akınlardaki bin atlı gibi çocukça ve şendiler. yan tarafta onlara simit atan abiye sorarsan; günlük rızıklarının peşindeler. her iki halde de çok güzeller. tıpkı, bir pazartesi aylaklığı gibi.
..
.