pelit - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

pelit



üçüncü gelişimde öğrendim adını. pelitmiş meğer. bilinen adı ile meşe palamudu yani. bilmiyordum. benden on yaş büyük halaoğlu söyledi. hatta yaşını da ilave etti. nerden baksan en az iki yüz yıl dayıoğlu dedi. o da en azmış. ağzım açık kaldı. bir şey diyemedim. neden sonra etrafımdaki herkes gitti. doğrusu bir bahane uydurup ben yalnız kaldım. sonra geleceğim dedim. 
üçüncü yılımda da geleneğim bozulmadı. köy aşağıda. dağlar yukarıda. serin esen rüzgar tüm hücrelerimde. candan hanımın dediği gibi kendine kalıyordu insan eninde sonunda. ben de öyle yaptım. çünkü ‘burada insan yaşlanmaz dediğim ikinci yerdi burası. (ilki burgazada)
.
uzunca bir süre sessizliğin muhteşem akustiğini dinledim. mezarlıktan gelen kuş seslerini. otların arasındaki ağustos böceklerini. rüzgarın romantik şarkısını. bildiğim halde gerçekliğinden emin olamadım. gerçekliğini idrak ettiğimde ise ruhum ve bedenim ikiye ayrıldı adeta. çılgınca ama aşık olunası bir sessizlikti zira bahsettiğim. insanın gerçekten inanası gelmiyor. hem ortama. hem kendine. insan kendine niye bunu yapar?
iliğini kurutan büyükşehir tapınmasına neden ihtiyaç duyar ya da neden bitmeyen mazeretler üretir. oysa yaşayacağı hepi topu bir hayatı yok mu? 
.
hiç bir vakit cevap alamadığım bu tatsız soruları hemen orada toprağa gömdüm. köye adını veren dağlara baktım yine. sessizliği ciğerlerime çektim. manzarayı umumiyeyi çıldırasıya dinledim. rüzgarın ve kuşların ve ağustos böceklerinin etrafa yaydığı huzurla yıkadım hem ruhumu hem bedenimi. ve bir dahaki buluşmanın temelli olmasını dileyerek ağır ağır köyün yolunu tuttum.
.