deniz - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

deniz

son buluşmamızda; “sen” dedi “başka şehirde hele ki denize uzak bir şehirde yapamazsın. boşuna hayaller kurma!” 
sktir git diyecek oldum diyemedim. çünkü beni benden daha iyi biliyordu. beş yaşından beri beraberdik. o ve bir yaş büyük abisi fikoyla üçümüz birlikte büyümüştük. her şeyimi biliyorlardı. ama hafız bilmekle kalmıyordu. hissediyordu da pezevenk! hep haklı çıkıyordu. okulda tembeldi. ders çalışmayı sevmezdi. ama alakalı alakasız her şeyi okur, merak ederdi. bilge şirinimizdi o bizim. fikoyla benim kaba kuvvetle halletmeye çalışıp çoğu kez dayak yediğimiz olayları aklıyla çözmeye çalışırdı. onda da haklı çıkardı. 
bilmem kaçıncı kez  “gideceğim olm bu lanet şehirden” dememe böyle cevap vermişti daha iki hafta önce cevahir’in terasında.
 “boşuna hayaller kurma!”
..
inşaat gürültüsü ile birlikte evin duvarlarının ve etraftaki beton yığınının üzerime üzerime gelmesiyle hiç düşünmeden çıktım evden. sahile doğru yola koyuldum. şehrin yarısının kıçında pireler uçuştuğu saate denk geldiği için az sayıda insan ve araç vardı caddelerde. bu iyiye işaretti. sahil yolundaki yazlıkçı mekanlar masa sandalyelerini sonbahar-kış sezonuna ayarlayıp biraz daha içeriye almışlardı. yalnızca ismini bilmediğim çiçekleri dışarıda bırakmışlardı. yaz boyu kapalı olan balıkçı dükkanları açılmakla kalmamış şenlik yerine dönmüşlerdi. her balıkçının ritmi ve temposu farklıydı. sanki floransa opera karnavalı vardı. bu şenliğin 'kamber'leri elbette martılardı. onlarsız ne düğün ne de şenlik oluyordu. şimdi işte balıkçılarının başının üzerinde ekmek kavgası veriyorlardı. 
ve nihayet sahil. 
ortalıkta uykusuz ve spor meraklısı bir avuç istanbul'lu. saat pazarın onu. karşıda engin maviliği ve iyot kokusuyla kendine çağıran bir deniz vardı. marmara denizi. içinde adalar yine muhteşemdi. hatta bu kez ardına yalova-çınarcık hattını da almış, bugün hem çok güzel, hem çok cömertti. tabi görmeyi, hissetmeyi bilene. 
tam bu anda hafız’ın sözleri çınladı kulaklarımda. “denize uzak bir şehirde asla yapamazsın adamım. boşuna hayaller kurma! boşuna hayaller kurma! boşuna hayaller kurma! boşuna hayaller...”
haklıydı bir kez daha. aradım herzeyi. uyumazdı bu saatte biliyordum. ikinci çalışta açtı telefonu. ve ben daha ağzımı açmadan o; “hayırdır yavrum rüyanda mı gördün beni?” diye sordu. 
bostancı sahildeyim atla gel” dedim. 20 km uzaktaydı. dur demesem atlayıp gelirdi. kılıbıktı biraz ama dedim ya “âkil adamdı” ve kimseyi kırmadan deveye hendek atlatıp samanlıkta iğne bulma gibi maharetleri vardı. şaka yaptım deyince bunlara gerek kalmadı. kalmayacaktı doğrusu. lakin akabinde; “hala anlatmadın mevzuyu. peki mesele nedir dostum?” diye sordu.
-hasan ali toptaş dedi.
-hayır ümit inal’ın filminden bahsediyorum.
-eee n’olmuş ona?
-o filmdeki berber gibiyim hafızım. hem burada olmak istiyorum. hem de çok uzaklarda.
sessizlik oldu.
konuşmadık kısa bir süre.
neden sonra sinirli bir sesle. “hemen çık oradan! bu meseleyi konuşmuştuk seninle” dedi. “ama işte çıkarsam fazla yaşayamam. bunu da en iyi sen biliyorsun dostum” diye cevap verdim.
sen denize ve martılara bakmaya devam et ben yarım saate geliyorum.” diyerek telefonu yüzüme kapattı. 


otuz dört dakika sonra beraber adalar’ı izliyorduk hiç konuşmadan. sonra bir sigara yaktı. bana da uzattı. almadım. 
geçen sene bıraktım unuttun mu?” diye hatırlattım.
sesin öyle gelmiyordu ama” dedi.
sonra yine uzun, insanın sinirlerini bozacak uzunlukta bir sessizlik oldu aramızda. sıkıldım. laf olsun, sırf aramızdaki bu huzursuz sessizlik bozulsun diye “adalar çok güzel” dedim. tepki vermedi. oysa istiyordum ki; bir şeyler söylesin. bağırsın. çağırsın. küfretsin ve hatta beni tekmeleyip yumruklasın. insanın sinir uçlarıyla oynayan bir sakinlik zırhı giymiş gibiydi.
neden sonra sigarasından derin bir nefes aldı. sonra da yarısı bitmemiş sigarasını bir böceği ezercesine üzerine oturduğumuz kayalardan birinde sağa sola çevirerek söndürdü. önemli konuşma yapacak büyük adamlar gibi boğazındaki gıcığı temizledi. sağ elini sol omzuma attı ve yine insanın sabrını zorlayan sakinlikte ağır ağır konuşmaya başladı.
-bak dostum dedi.
..
.
candan erçetin - ben kimim