serasker - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

serasker

bu sabah, bilgisayarımı tamirciye emanet ettikten sonra kadıköy’ün denizine inmekti niyetim. lakin ayaklarım beynimden önce davrandı ve çarşıdan, serasker caddesine girdi. oradan bahariye ve nazım hikmet’e gitmek çok zor olmadı. 


bahçenin en sakin köşesine konuşlandım. bir dakika sonra garson “hoşgeldiniz efendim” dedi. sade kahve ile çikolatalı pasta karşılığında 132 numaralı hesap kartını masama bırakıp gitti. siparişler gelene kadar tanıdık yüz var mı diye etrafa bakındım. yoktu. telefondaki müzik listemi açtım. slowly isimli. 50 parça varmış. 3 saat 20 dakika sürüyormuş. liste çok uzun zamandır var. fakat tüm bunları yeni fark ediyorum. yine çarşı ile bahariye caddesi arasında yürürken nerden esti bilmem, bir yürüyüş yahut zaman analizim yapılsa tüm hayatım boyunca serasker caddesi açık ara birinci olur dedim. sakızgülü de ikinci olurdu. hani lüzumsuz işler müdürleri -neye ve kime göre hesapladıklarını bilmediğim bir şekilde- hayatımızın bilmem kaç yıl, kaç gününü tuvalete geçiriyoruz diye bilimsel verilerle aydınlatıyorlardı ya bizi. oradan aklıma geldi sanırım. sonra arkama yaşlı bir çift geldi. oturmadan sigaralarını yaktılar. hatta biri küba purosunu. dumanı rahatsız etti. şöyle bir arkama baktım gidecek gibi değillerdi. yan masaya geçtim. garson az önce istediğim suyu yazmak için peşimden koştu. “numara kaçtı abicim?” diye sordu. “132” dedim. hem bu masa daha serin, daha bir rüzgar alıyor gibi şimdi. ve ismini yanlış bilmiyorsam yasemen kokusu geliyor buram buram. kırılmasından korktuğum yeşil, plastik sandalyemi şöyle elimle bir tarttıktan sonra, iyice geriye kaykıldım. tam o sırada rüzgar yaz günü en istenecek kıvamda esmeye başladı. yelkeni şişen, hızlanmaya hazır bir tekne gibiydim. derin bir nefes aldım. yazmaya başladım.

...
..
hemofili bir fil hastalığı olamaz*

sevgili julia. (sana julia diyorum zira gerçekte kim olduğunu bilmiyorum) önceki gün başladığım bir hikayede julia kristeva mahlasıyla yazdığın mektubunu okudum. bazı cümleler çok teknik ve ağır. mektubun geneli karmaşık bir ruh halini yansıtsa da neden bilmem tekrar tekrar okudum mektubunu. bağımlılık yaptı adeta. sanırım tüm bu karmaşanın, kaosun içinde uçurum çiçeği misali açan bazı cümlelerine meftun oldum. bu cümlelerin hatırına defalarca okudum. boş kaldıkça, aklıma geldikçe kitabı açıp mektubunu okudum. öyle ki kitaptaki diğer hikayeleri bırakıp sadece bu mektubu okuyorum iki gündür. yazarın (sahip) dediğine göre psikaytr arkadaşına gelen mektuplardan almış. ama hikayenin sonunu okuduğumda kurgu olma olasılığın yüksek. sorun değil. zaten hepimiz aynı bokun laciverdi değil miyiz? 
misal ben deniz hayri irdal'da ‘sahip yazar'ın bir kurgusuyum sonuçta. saatleri ayarlama enstitüsü'nü duymuşsundur. benim sahip de bu kitabı çok sever. aslında beni seçtiğine şaşırmadım desem yalan olur. zira aynı kitapta halit ayarcı gibi muazzam bir beyin, abdülselam bey gibi şaaşalı bir osmanlı beyi yahut dokor ramiz gibi avrupada tıp eğitimi almış, freudyen psikoanaliz kuramını benimsemiş bir duayen dururken varlığı ile yokluğu pek belli olmayan bir adamı, hayri irdal'ı yani beni seçti. değişik bir adamdır bizim sahip. ser verir, sır vermez. bir adını biliyorum. bir  de kuşları, güneşi ve şarkıları çok sevdiğini. fazla konuşmaz. hem fazlasına da gerek yok zaten. yemeklerden bahsetmek daha keyifli olabilir. misal lazanya vardı dün öğlen yemeğinde. lakin sevmem. görevli kadını her defasında verme diye uyarmak zorunda kalıyorum. dün de uyardım. bir gün ben söylemeden tabağıma lazanya koymadığında sevincimin nasıl olacağını tahmin edemiyorum. belki de hayri irdal'ın laneti vardır üzerimde. kim bilir? 
ben bilmiyorum.
yemek diyordum. çorba ve pırasaydı diğer yemekler. işte pırasayı yerken karar verdim sana yazmaya. hayır, çağrışım yapan herhangi bir şey olmadı. sadece bugün julia'ya yazmalıyım dedim. madem açıkça kime yazıldığı belli olmayan bir mektup var ortada. tereddütsüz talip oldum. üzerime alındım. ben belki oraya gelemem ama sen hayallerime gelebilirsin. 
hem belki öperim seni hayallerimde, her yerinden, belki? 
merakla?
.
her vakit sizin,

hayri irdal
.
* mehmet günsür - içeriye bakan kim

tonina saputo - historia de un amor