gibi - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

gibi



bir kere daha bulutlarlayım şimdi. o bulutlar ki; sonsuz bir mavilikteki ipe tek tek, özenle yerleştirilmiş tesbih taneleri gibi. oysa kış boyu benden başka kimse beklememiş gibi baharı. balkonlar zaten şimdi hep fransız. eski tip olanlar da kullanılmayan eşyalarla dolu yahut salona dahil edilmişler. güneşe ve bulutlara hasret bir kuşlar, bir de ben kalmış gibi. bir kere daha göğe bakma durağındayım. doksan beş baharında 28t bekler gibi. cağaloğlu yokuşunu tırmanıyoruz üç arkadaş. nuruosmaniye kapısından kapalı çarşının serinliğine giriyoruz. esnaf beşiktaş’ın şampiyonluğunu erken kutluyor bu sene. dört bir yanda dev beşiktaş bayrakları. bazı turistler lokum tadıyor. bazıları istanbul hatıralarına poloraid flaş patlatıyor. çarşının sahafların olduğu kapısından çıkıyoruz her zamanki gibi. tadını başka hiç bir yerdeki kebapçıda bulamadığımız, hemen köşedeki dönercide karnımızı doyuruyoruz bir güzel. son lokmamızı, ayranımızın son fırtına denk getiriyoruz yine maharetle. fiko kaybettiği kantitatif iktisat kitabının ikinci elini soruyor esnafa. ellerinde yokmuş ama haftaya gelirmiş. çınarın altında birer çay içip sınav notlarımızı gözden geçiriyoruz son kez. ıssız, elleri esmer kıvırcık saçlarının arasında endişeli.
 “bu sene de veremezsem bu dersi peder beni tefe koyar olm” diyor. 
dert etme hallederiz be olm” diyoruz gelişigüzel bir teselli cümlesiyle. lakin nasıl halledeceğimizi ne fiko, ne de ben biliyoruz. güvercinlerin arasından geçip kimliklerimizi göstererek ana kapıdan içeri giriyoruz. türlü nebatat kokusu arasından ağaçlı yoldan fakülteye yürüyoruz. sınava daha iki saat var. fiko boş derslerde king oynadığımız yeşilliğe önce elindeki kitabı peşinden de bir kaleci gibi kendini atıyor. ıssız’ın keyfi geliyor birden. o da fiko’nun üzerine atlıyor. kırkpınar çayırındaki pehlivanlar gibi güreşiyorlar şimdi. ben tuğla kalınlığındaki muhasebe kitabını başımın altına yastık yapıp bulutlara bakarak ezberimdeki tek turgut uyar şiirini mırıldanıyorum..
.
ikimiz birden sevinebiliriz
göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım...