balkon - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

balkon


sezonu açtım bugün. büyük konuşmak doğru olmaz belki ama balkonsuz bir ev, bir hayat düşünemiyorum. tıpkı güneşsiz ve müziksiz olmayacağı gibi. gerisi nasılsa halledilir. fakat balkon mühim. önce kış boyu biriken çeri çöpü süpürdüm bir güzel. peşinden iyice yıkadım. ardından da ağır hareketlerle, keyfini çıkararak, sezonluk tesis açanların itinası ile sandalye ve masamı kurdum. sonrası hayat bana güzeldi. şubat güneşi. bir tutam ada manzarası. ama sonsuz gökyüzü. sınırsız müzik. bahar dedim bugün geldi. hem de çok hoş geldi. oysa anneme sorsan bahara çok vardı. anne diyorum geçmiş dün; “şubatın onaltısı artık bahar çok yakın.” annem eski insan, biraz da inatçı. “yok oğlum” diyor. “hükümet takvimine göre şubat 16 ama kocakarı hesabına göre daha yeni girdi şubat.” ısrar etmedim. hatta yolda karşılaştığımız hasan amca da aynısını söyleyince hiç sesimi çıkarmadım. güngörmüş, tecrübeli insanlar sonuçta. onlardan çok mu iyi bilecektim? işin doğrusu soğuktan donmuştum. konuyu değiştirdim. hasan amcanın ankara’da tıp okuyan torununu sordum. son senesiymiş bu sene. dersleri çok iyiymiş. iftiharla mezun olmasını bekliyorlarmış. hem doktor çıktığında onlara da faydası olacakmış. onun zaten bir ayağı çukurdaymış. ama anne babasının ihtiyacı varmış torununa. yıllardır hastanelerden beri gelmiyorlarmış. hele bir bitirsin, hayırlısıyla doktor çıksınmış gözleri açık gitmeyecekmiş. allah gecinden versin hasan amca dememize müsaade etmeden bastonunu tuttuğu sağ elini yine bastonuyla birlikte havaya kaldırarak “öyle öyle” dedi. sustuk. çok sustuk. dünya güneşin etrafında bir tam tur atmış gibi uzunca bir süre sustuk. hasan amca bozdu yine sessizliği. “hadi o zaman bize gidelim, çay çorba bir şeyler içeriz. niye ayakta dikiliyoruz?” dedi. işimizin olduğunu ama haftaya mutlaka uğrayacağımızı söyleyip ayrıldık. hasan amcayla içemediğim çayı içiyorum şimdi balkonda. bir yandan da düşünüyorum. iyi ki bir balkonum var. iyi ki..
..
vitaa - je te le donne