muhbir - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

muhbir



karadeniz fm’de niye sıla şarkısı çalarlarki diye düşünürken alakasız bir fotoğraf karesi düştü zihnime. renkli. seksenlerden. dört kişiyiz fotoğrafta. babam. kardeşim. ben ve ahmet abi. haki renkli asker üniforması var ahmet abi’de. anne tarafından akrabamız. ama annem niye yok fotoğrafta bilmiyorum. metris’te askerdi. bazı hafta sonları evci olarak gelirdi bize. şimdi hatırladım. başka bir fotoğrafta annem de var. ahmet abi ama sivil. babamın montu yine mavi. bu fotoğrafta ise ben de gri bir pantolon. üstümde bordo beyaz bir eşofman. doğrusu bu ya; yırtıp, yok etmek istediğim fotograflardan. hayır üstümdekilerden dolayı değil. şapşal duruşumdan. uzun, sıska, anlamsızca sırıtan bir ergen. laurel miydi o komiklerden zayıf olanı. yoksa hardy mi? aynı o işte. haberli ya da habersiz zaten hiç bir fotoğrafta iyi çıkmam. bu ise en kötüsü. ama atamam. yırtamam. babam var çünkü. meşhur mavi montu. içinde siyah gömleği. sağ elinde sigarası. derin bakışları sonra. mağlup ama mağrur duruşu. atamam. kaybedemem. kardeşimin üzerinde de beşiktaş forması. onun duruşu benden daha şapşal. hatırlasa o da yok etmek ister bu pozsuzluğunu. ama işte içimizde bir tek ahmet abi. en gösterişli olanımız. hem mecazi hem gerçek anlamda. çocuğuz tabi o vakit. bilmiyoruz. sonra sonra öğreniyoruz. askerlikte adetmiş. fotoğraf çektirirken vücut geliştiricilerin hareketlerine benzer şekilde hafif yan dönüp sağ ya da sol pazudaki rütbeyi göstermek. memleketteki bekleyenlerine, eşe dosta hava atmak! 
şimdi düşünüyorum da benim pozum, hava atma biçimim de bu birbirinden devrik, iç anadolu ayazına tutulmuş, hüzünlü şarkılara ve çokça kasvete bulanmış cümlelerim mi acaba?
.
sıla - muhbir
.