descartes ben senin ta..... - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

descartes ben senin ta.....

uyku tutmadı.  karga bokunu yemeden kalktım yine.  tabi bu erken kalkışta  psikopat bir güvercine denk gelmemin etkisi büyük. sabah sabah kara şimşek'in kit'i gibi doo do do doo do do doo do do diye kükreyip durdu, beynimi skti pezevenk. zaten canım sıkkın. canım hep sıkkın bu aralar.  bir şey arıyor gibiyim. geçmişten ya da gelecekten. ne olduğu konusunda hiç bir fikrim yok. fakat nasıl bir şey olduğunu söyleyebilirim. huzur verecek bir şey... bir şey. bir şey... ama ne?
aslında iyi kullanabilsem fevkalade bir alışkanlık bu erken kalkmalar. ama bu dört duvar sıkıyor beni. tıpkı bir süredir dünyanın boğduğu gibi. eylemsizleştiriyor. bir vakit öylece tavandaki su lekelerini izledim. sonra balkona çıktım. lakin balkonda en fazla beş dakika oturabildim.. hemen içeri girdim. çünkü tezatlarla dolu her şeyim. içeride sıcaktan bunalıyorum. dışarıda üşüyorum. iki saat sonra yine o üşüdüğüm balkondan yazıyorum bak şimdi. ama artık üşümüyorum. çok fena özlüyorum. neyi? emin değilim. belki lise üçü. belki üniversite dördü. ama asla başı ve ortasını değil. çünkü ben mutlu sonları severim. ama en çok seni. bunu biliyorsun.
lakin bir insanı sevmekle başlayıp bitmiyor işte her şey. bunu da en iyi yine sen biliyorsun. çünkü insan unutulmuyor. aşk tamama ermemişse tükenmiyor. yaşıyor bir yerlerde. ama acıtıyor. çok acıtıyor. kağıt kesiği gibi sızlatıyor. sayfalarca yazıyorsun bazen ardından, okuyorsun. beğenmiyorsun yazdıklarını. ne kadar ağlak, güçsüz oldum diyorsun. gururla ile arzu, kibir ile özlem, kalbinle beynin bilek güreşine tutuşuyor. her halukârda kaybeden sen oluyorsun. siliyorsun sonra satırlarca. dün mesela, önceki hafta, geçen ay ve bir yıl önce içimdeki seni öldürmek istedim hep. yapamadım. çünkü ben katil değildim! lakin içimdeki senle dışımdaki yokluğun birlik olup her gün öldürdü beni. ufaladı. küçülttü. ezdi. nüksetti. ağrıdı. sızladı. içli bir şarkı gibi yaktı. pişman mıyım peki? değilim elbet. yine severim, hep severim, zaten seviyorum.

son tahlilde; seni özlediğim zamanların haricinde daha önce yapmadığım şeyleri yapıyorum sevgilim. misal iki etimeğin arasına hem zeytin ezmesi hem krem peynir sürüyorum. ki hiç yapmadığımdı. bugün, 'artık' hayatımın elementlerinden biri olan pazar alışverişinde, marketin birinde bon jovi çalarken istedim bunu yapmayı. yaptım da. öte yandan bir müzik aleti çalmayı hep istiyordum zaten. artık vurmalı mı olur üflemeli olur bilemiyorum. bunu zaman gösterecek. ama hâlâ ıslak hamburger yemedim mesela ve kızarmış dondurma. söz verdim. yapacağım. yaparım bilirsin! yalnız şu özlemek fiiliyatının yürekteki tahribatını nasıl yapacağız, hangi koalisyonla onaracağız? işte onu bilemiyorum cinaslı kafiyem. işte onu bilemiyorum. 
 bildiğim ; sesini kentsel dönüşüm işçilerinin gürültüsüne katık ettiğim gaye su yine çok duygulu okuyor. o'nu dinliyorum. o söylerken ben gelecek yazı düşünüyorum. oysa düşündüklerimden anladığım hiç bir şey yok. sadece düşünüyorum.  belki bir sonuca var'ırım...
.
gaye su akyol - zaman asla affetmez