arjantin - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

arjantin

sanırım internet bağlantısı koptu burada. önce yaylılar sustu sonra radyom tamamen sessizliğe büründü. fırsattan istifade iki aydır beni yalnız bırakmayan dikenli düşünceler korosunun senfonisi girdi hemen devreye. saat onu biraz geçiyor. çayım henüz bitmiş. masamda bir sürü saçma sapan evraklar ve boş bardaklar. ama kafam dolu ve bambaşka yerlerde. uzaklarda. çok uzaklarda.
hayır inkar edecek değilim tabi ki sen de. uzaklara gittiğin o günde. tam altmışbir gün oldu bugün. bir müslümanın oruç kefareti! zaten o günden beri pek bir şey yediğim söylenemez.
ve yeni bir yolda yürüyorum artık. aslında bir yola mı girdim yoksa yoldan mı çıktım bilmiyorum. emin değilim. tebdil-i mekanda ferahlık var mıdır gerçekten? kafamda dönen en akıllı uslu sorular bunlar şimdilik. gerisini hayal etmek zor. sıkıldıkça, bunaldıkça işimi değiştiriyorum zira. ve çamaşır değiştirir gibi her mevsim iş değiştirmek hayatımı külliyen değiştirmekten kolay geliyor çünkü! üstelik daha dün ayrıldığım için çok pişman olduğum kuruluştan tekrar çağırdılar. bir yandan seviniyorum öte yandan hüzünleniyorum. çünkü istediğim tam olarak bu değil. ama şartlar denen vahim şey tam karşımda duruyor şimdi eski bir yeşilçam sahnesi gibi.
imkansızlık diz boyu. tıpkı sen ve ben gibi.
şu iki aydır hakkımda bilmediğin o kadar çok şey var ki, sana anlatmak istediğim cümleler dolusu. misal eskiden, en çok okuduğum kitaplar hatırlatırdı seni bana. gitmeden evvel verdiğin cansever kitabı bilhassa. ama şimdi artık bana her şey seni hatırlatıyor. tıpkı şarkıdaki gibi evet. şarkı demişken onlarla aram her zaman iyidir. biliyorsun. değişen bir şey yok. sevdiğimiz şarkılar acı verse de bol bol şarkı dinliyorum. bir şarkıya aşık oluyorum haftalarca dinliyorum. sonra başka biri. daha sonra başka bir şarkı. bugünlerde en çok teoman'dan haziran'ı dinliyorum mesela. ve filmlerden uzak kalsam da haftada en az iki film izliyorum yine de. cumartesi ve pazar öğleden sonraları evet. ama avrupa sineması olmasına dikkat ediyorum. çünkü hayat tuhaf gerçekten. eskiden bu avrupa sineması hayranlarına, sanki dünyayı yeniden keşfetmiş o bilmiş tavırlarına olmayan bıyığımın hem altından hem üstünden güler, ayrıca da sinir olurdum. lakin dünya büyük laf ettirmeyecek kadar küçük bir yer. şimdi geldiğim nokta; avrupa sineması olmadan asla!
hayat işte, değiştiriyor insanı. hakeza ve yine kullanmaktan nefret ettiğim arabayla hız yapmayı seviyorum bugünlerde. emniyet şeridi çocuklarına yine ağız dolusu küfürler ediyorum. en çok da kavşaklarda ışık sırasına girmeyip yandan kaynak yapan orospu çocuklaırna küfrediyorum. ve bitmek tükenmek bilmeyen uzun yolda yeni eğlenceler buluyorum kendime. gerçekleşme ihtimalini aklıma dahi getirmeden hayaller kuruyorum. elbette ki çoğunda sen varsın bu rüyâların. belki bir gün diyerek uyanıyorum her seferinde hiç bitmemesini dilediğim bu hülyalardan. belki diyorum. hani bir gün arjantin? ha neden olmasın.
neden olmasın?
geçenlerde ismini bile bilmediğim bir çiçek aldım salı pazarından. hani şu saksı ile birlikte satılan çiçeklerden. ismini özellikle sormadım ki aramızda bir bağ oluşmasın ve bir gün o da senin gibi çok uzaklara gitmek isterse üzülmeyeyim diye mesafeli davranıyorum şimdilik. fakat bana bir bakışı var ki, o masum ve halden anlayan tavırlarına dayanamayıp akşamları güneşe karşı oturup uzun uzun konuşuyorum onunla. kimseye anlatmadıklarımı ona anlatıyorum.
dedim ya öyle sessiz, sakin ve huzur dolu ki. ben de olmayan her şey onda var. fakat her canlının olduğu gibi onun da sevimsiz bazı yanları var. misal es kaza güneşini mi engelledin hemen maraza çıkartıyor. neymiş efendim, güneşini engellemeseymişim, gölge etmeseymişim bir dolu bitki tatavası işte. ama işte her güzelin bir kusuru vardır bilirsin. bir de çayı pek sevmiyor. her akşam bir demlik dolusu çayın yarısı heba oluyor bu yüzden. sudan başka içki koymam ağzıma diyor ama tekirdağ rakısına hayır diyeceğini sanmıyorum. lakin onu da ben sevmiyorum.
beni son gördüğünden beri saçlarım biraz döküldü. dökülmeyenlerin bazıları da beyazladı. galiba biraz da kilo aldım. ama emin değilim kilo vermiş de olabilirim. aynadan net anlaşılamıyor çünkü. ve gözlerim hislerim kadar kuvvetli değil zira.
eskiden bir şeylerin olmasını beklerdim. ne olduğunu bilmediğim ama hissettiğim, hayatımı değiştirecek herhangi bir şey mesela. ama hiç bir şey olmazdı. şimdi beklemiyorum hiç bir şey. hissetmiyorum da. yine bir şeyler olmuyor. ama beklentisiz olmak iyi. pek iyi. anlamaya çalışmıyorsun hiç bir şeyi. günler böylece geçiyor birer ikişer. bense arkasından bakıyorum sadece.
..
son çalan şarkı : argentina

ha'bi de : geçmiş zaman olur ki