film gibi - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

film gibi

şaka gibiydi. ve hatta film gibiydi. evet evet. olanları anlatacak en güzel iki kelime ; film gibi. bir sinan çetinimiz eksikti o derece. istanbulda geçen ama yapımcıları türk olmayan fransız-italyan karışımı bir film gibi. fonda bir tek oh istanbul şarkısı eksikti nanu'nun.
milattan sonra tam ikibin küsür yıl devirmiş yaşlı, yorgun ve nemli bir istanbul akşamı. nem oranı çıldırtacak ve sıcaklar değil de nem çok kötü hafız klişesini saniyede bir  tekrarlatacak seviyede üstelik. ve işte bir dolmuş dolusu insan gidiyoruz güneşe karşı. arada figüran misali inenler ve binenler. başroller değişmiyor ama. cezayir aksanlı ve tipli bir şoför abi esas oğlan. siyah gür sakalları olmasa sesinden kenan ışık diyeceğim ama. ama işte yok kesin cezayir asıllı. başında takkesi ve yüzünde sakalı. kesin!
dolmuştaki herkesle bir şekilde muhabbet halinde. hakeza dolmuştakilerde birbirileriyle. ki özellikle ön sıradakiler. muhabbetin bağını çatmışlar. sanki birbirlerini yıllardır tanıyormuş gibi. ama ben biliyorum şoförün ardında devamlı kikirdeyen ana-kız haricinde kimse tanımıyor birbirini. kamera şakası desen değil. ama film bu kesin!
" gavur" filmlerinde olur ya hani birbirini tanımayan bir minibüs dolusu insan uzun yola giderken başlarından çeşitli olaylar geçip de sonunda mutlu sonu bulurlar. sanki öyleyiz.
lakin işte bizim ne yolumuz uzun ne de öyle egzantrik bir konumuz var. tek orjinalitemiz her yolcuya laf yetiştiren şoförümüz.
şoförün hemen ardında empati dergisi satan fakat bir türlü empatik olamayan kıvırcık bir kadın. kadının hemen bitişiğinde yolculuk boyunca şoförün her lafına kişneyen ana-kız konuşlanmış durumda. şoförün arkadaşı olması kuvvetle muhtemel manken eskisi tadında bir abi de şoförün hemen yan koltuğunda empatik kadının bir türlü anlatamadığı , bizi aydınlatamadığı fikirleri desteklemeye çalışıyor. yeni bir aşk mı doğuyor acep? bilemiyorum..
bense bir türlü gelmeyen para üstümün derdindeyim. aynı zamanda arka dörtlünün sağdan ikincisiyim.
-niye almadın diyor cezayirli.
-vermeden almak allaha mahsus kaptan. vermezsen nasıl alabilirim para üstünü.
-benzetmeni pek sevmedim ama yine de uzatalım elden ele... var mı başka parasını üstünü alamayan parasını veremeyen ya şimdi istesin ya da sonsuza dek sussun diyor.
susuyoruz..
ama ben izliyorum bir yandan.
hemen sağımda cep telefonu kulağına yapışmış halde yirmibeşlerinde bir esmer. daha önce adını duymadıklarımda dahil olmak üzere en az yirmi çeşit tatlıyı bir çırpıda sayan, oradan feysbuk alemine dalan nefes almadan konuşan bir hatun kişi. ben müsait bir yerde indiğimde hala konuşuyordu. berke ile dilara niye ayrılmış onu çözmeye çalışıyordu. hemen solumda otuzluk delikanlı dolmuş ahalisini kah sesli kah sessiz ama pek müstehzi gülüşleri ile izliyordu.
-komedi filmi gibi dedi sanki bir ara bana. ya da ben oyle anladim ve;
-türk asıllı fransız komedisi tamlaması çıktı ağzımdan. mühtehzi güldü yine. sol cam kenarındaki hanım abla kulağındaki müzikle bu dünyadan çoktan gitmişti. ümidi kestiğim an da o da gülümsedi. benim lafıma mı yoksa kıvırcığın bir türlü kıvıramadığı empatinin anlamına mı bilemedim. hemen ardından yine hayaller aleminde kayboldu gitti zati.
ön tarafta cezayirli şoför felsefe üstüne felsefe yaparken yeni bir tane daha yapmasına engel olup
kaptan müsait bir yerde demiş bulundum..
.