hep aynı hikaye - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

hep aynı hikaye

kadıköy'ün alkım'ından istiklal'in mephisto'suna kadar pek çok yere sordum bu kitabı ama bulamadım. bir trt iki tanıtımında denk gelmiştim. ilgimi çekmişti. sordum gittiğim tüm kitapçılara yok dediler.
evet biliyorum elbet, devir internet devri ama mecbur kalmadıkça kullanmıyorum bu devri kitap alımları için. çünkü alacağım kitaba dokunmak, karıştırmak ve biraz okumak gibi bir rahatsızlığım var benim usta.
ömer faruk dönmez'in hep aynı hikaye isimli kitabı aradığım. ama şimdi işyerimdeki odamda pineklerken aklıma gelen başka bir hikaye bahis konusu olan. benim hep aynı olan hikayem. çok sevdiğim bu sonbaharla karışık kış dönemlerinde nükseden hallerim. bakıyorum , düşünüyorum boşa ve doluya koyuyorum. dolmuyor, almıyor. kimselere söylemiyorum. yazamıyorum. karıştırıyorum çünkü. o kadar çok karışık ki bu senaryo hem her şeyden var hem hiç bir bok yok. öyle laçka. dram-aksiyon-gerilim-macera-aşk-müzikal herkesinki kadar var ama bir bütünlük yok. hayır giriş-gelişme-sonuç değil kastettiğim. başka bir şey. kimse kendi hikayesini beğenmiyor demiştim bir zaman bir yerde. ama beğenmediğimiz bu hikayelerimizi anlata anlata da bitiremiyoruz o ayrı.
misal dram var mı hikayemde evet var. çok sık ağlayan biri değilimdir ama insanız sonuçta. dolayısı ile çeyrek asırı çoktan geçen hikayemizde ıslak noktalar var elbet. hatırı sayılır derecede hem de. e aksiyon desen üniversite yıllarımızda ufak tefek oldu. hatta biraz zorlarsak çocukluk yıllarımızda bu durum aksiyon-gerilim halini alır. sanırım çocukken daha cesur oluyor insan. sonradan öğreniyor puştluğu, cinliği, bencilliği, faydasızlığı! ve elbet aşk için ölmeli aşk o zaman aşk der büyük usta sezen. öldüm mü peki? hayır. herkes gibi sevdim sevilmedim. sevildim sevmedim. ikisinin ortasını da buldum lakin şartlar denen o vahim şey imkansız denen zibidiyle bir olup alt ettiler bizi. dolayısı ile aylak adam mottosuyla hala sokaklarda dolaşıp anlık aşık olmalarım hep bu yüzden. sorarsan aşk nedir? derim "aramak" tır aşk.ve müzikali hayatımın. her aşamasında hep oldu. ama hep dinleyici olarak. kargaların bile korkup kaçacağı bir sesim ve müzik aletini hissedemeyen titrek parmaklarımla uzaktan sevdim. şaire kandım. sevmelerin en güzeli dedim. hala da öyle. yemek yerken, kitap okurken, yolculukta havada, karada her yerde müzik kanımda adeta. dolayısı ile kendime göre oldukça müzikal bir hikayem var. ama ve işte bu her telden her renkten hikaye sevmediği ortamda sevmediği işi mecburiyetten yapanları taşıyan eski model bir otobüse sıkışmış durumda. koltuklar değişiyor zamanla. bazen cam kenarı bazen koridor geliyor ama otobüs ve içindeki sıkıcılık hep aynı. bir cesaret geliyor ve kendini tekme tokat attırıyorsun bu sıkıcı otobüsten yahut müsait bir zamanda imdat frenini çekip sen atlıyorsun. lakin gittiğin yön değişmediği için arkadan gelen diğer otobüsler de aynı boğucu atmosferi taşıyor. ve dolayısı ile ya daha büyük bir cesaret ipini boynuna dolayıp ne idüğü belirsiz karanlık ve ürkütücü ormana tek başına dalacaksın ya da camdan dışarıyı seyretmeye devam edeceksin. veyahut da;

şiirlerle şarkılarla kendini avutacaksın.
ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın..
.
candan erçetin - çember
..